Acısu Sistemleri


Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 13 Ağustos 2009 17:55
[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/73044/200520161724131.jpg[/IMG]
[b]Fotoğraf ve Akvaryum:[/b] Oğuz Sağlam (Şubat/2005) - Çamur Zıpzıpı.

[b]ACISU SİSTEMLERİ[/b]

Değerli forum dostları,
Bu başlıkta yalnız [b]ACISU AKVARYUMLARI[/b]'nın ve [b]ACISU PALUDARYUMLARI[/b]'nın bakımı gibi konuları ele almaktan ziyade bu sıradışı ortamlara ve sıradışı balıklara biraz da hayatbilim penceresinden bakarak yaklaşmak amaçlandı.
 
[b]Bu çalışmanın bazı, yaklaşık oniki yıl önce, 2004 yılında "Acısu Sistemleri" adı ile farklı bir forum ortamı için kendi yaptığım daha dar kapsamlı bir çalışmadır. Aradan geçen süreçte konu ile ilgili taranan literatür, yapılan gözlem ve edinilen deneyim artmış ve çalışmanın genişletilmesi ve güncellenmesi gerekmiştir. "akvaryum.com/Forum" ortamı için hazırladığım bu başlık (ilk çalışma) yedi yıl evvel 2009 yılında tamamlanmış ve kaybolan linklerden dolayı tekrar gözden geçirmek gerekmiştir. Amaç, ortaya sistemlerle ve balıklarla ilgili daha derli toplu, detaylı ve "taze" bir çalışma koymak ve acısu sistemlerine ilgi duyan meraklıların konu ile ilgili etraflıca bilgiye tek kaynaktan erişmesidir.[/b]
 
Yeri gelmişken bir önemli konunun altını çizmek isterim. Bahsedilen "[b]baz çalışmanın bulunduğu kaynakta yer alan hali[/b]" farklı kişiler ve siteler tarafından zaman zaman kısmen ya da tamamen alınarak kopyalanmış, asıl kaynak nadiren adreslense de genellikle çalışma kendi çalışmalarıymış gibi paylaşılmıştır. Muhtemelen bu güncel hali de başka ortamlara aktarılacaktır. Bu saygısız davranışın kökeni, internetin hepimize sağladığı "topluma sınırsız ulaşım yeteneği"nin "kişisel ve toplumsal ahlâki gelişim"imizden çok daha hızlı olmasına dayanır. Gönül ister ki emeğe saygı toplumun geneline mâlolsun. Ancak ne yazık ki insan erdemleri ve idealleri ile hayatın gerçekleri çoğu zaman örtüşmüyor. Uygun görülür ise bu davranışı en azından "genel anlamda kınayarak" konuya devam etmek istiyorum. 

(Düzeltme: 2009 yılından bu yana aradan geçen süre sonucu kaybolan linklerin yenilenmesi ve genel revizyon/iyileştirme amacı ile re-edit)[EDIT]Oguz SAGLAM,2017-01-25 12:01:35[/EDIT]

Beğenenler: [T]130330,bilentungul[/T][T]189569,Abdull4h[/T][T]184392,cagrisari53[/T][T]168305,Yas400[/T][T]168812,Acz[/T][T]194383,Oğuzhan_ÇEPNİ[/T][T]240275,Laterthanbefore[/T]
Teşekkür Edenler: [T]168812,Acz[/T]

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 18 Ağustos 2009 13:31
[b]"SIRADIŞI"LIK HAKKINDA[/b]
 
“[b]SIRADIŞI[/b]”, bir başka söylemle “sıradan olmayan” ortamlar, aynı şekilde "[b]SIRADIŞI CANLILAR[/b]"ı barındırır. Koşulları sıradan ortamlara kıyasla olağanüstü zorlu olabilir. Bu zorlu ortamlara uyum sağlamış canlılar başlı başına hayranlık uyandırıcı ve ilgi çekici özellikler geliştirmiştir. Başlı başına merak konusu, başlı başına keşfedilesi ortamlar…

Bir balık için sıradışı ortam nedir? Suyun dışı, su/kara çizgisinde gelgit bölgeleri, hem tatlısu hem tuzlusu arasındaki geçiş bölgesi ya da bilinen adıyla ACISU ortamları, gelgit etkisine açık delta ağızları, mevsimlik balıkların hayat bulduğu sınırlı zaman sulak alan olan bölgeler, Antarktika derinleri, okyanus çukurları vs. Bu sıra dışı ortamların bir kısmı ile akvaryum tutkunları olarak yolumuz kesişiyor ve bu kesişim kümesinin ACISU kısmı yıllardır özellikle ilgimi çekiyor.

Tuzlusu deseniz değil, tatlısu deseniz değil.
Renkli deseniz değil, renksiz deseniz değil.
Zengin deseniz değil, fakir deseniz değil.
Zor deseniz değil, kolay deseniz değil.
Ama kesinlikle GARİP...

Ve bilinenleri en az ortamlar.

Sıradışı ortamlar bir anlamda sucul dünyanın alacakaranlık bölgeleridir. Koşulları en zor, tehlikesi en fazla, yaşam koşullarının en acımasız olduğu bir sınır hattıdır. Bilinenle bilinmeyen el ele tutuşarak bu kumsallarda dalgaların yıkadığı ayak izlerini bırakır ve öylece yürür gider. Bu sınırda farklı doğal ortamlar sürekli buluşur ve ayrılır. Tek sermaye hayattır, ne yapılan yuva kalır ne koşullar sabittir, sürekli her bir doğal etki/değişim ortam sakinlerini acımasızca zorlar. Kavuşmalar ve ayrılıklar; baş döndüren girdaplar, uçuran anaforlar, ezen dalgalar ve metabolizmayı sürekli uyarlamak gereken suyun kimyasındaki önemli değişiklikleri getirir‐götürür. Gelir gider. Gel‐Git…

Gel git balıklarından da ayrıca ve geniş olarak bahsedilecektir. Özellikle çamur zıpzıplarının acısu sistemlerinde yeri ayrıdır. Bu acısu paludaryum sistemlerinin olmazsa olmaz değerli canlılarının eninde sonunda gerek yurtiçi gerek yurtdışı hobi alanında eninde sonunda hak ettiği yeri alacağını umuyorum. Bu güne kadar çeşitli şanslı yollardan dört farklı varyetesine sahip olduğum zıpzıpların, çoğu balık meraklısını derinden etkileyeceğine eminim.

[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/73044/200520161337451.jpg[/IMG]
[b]Fotoğraf ve Akvaryum:[/b] Oğuz Sağlam (Kasım/2004) - Çamur zıpzıpı.
 
Sıradışı ortamlarının diğer bir (ve hatta en) sıra dışı türü pufferlardır. Bu eksik yüzgeçli, çift derili, çift kere çift dişli, iki gözü ayrı oynayan, uyurken kuyruğunu kıvırıp bir yavru köpek gibi uyuyan ve daha birçok sıra dışı özelliği taşıyan sıra dışı balıklarının en sıra dışı olanları da derinlemesine ele alınacaktır. Ve diğerleri, arguslar, monolar, müreni, süreni…

Kısaca “[b]ACISU[/b]” Sistemleri “[b]SIRADIŞI[/b]”dır. Balığı, krustasesi, bitkisi sıra dışıdır. Sistemlerin şırıltısı, kokusu, görüntüsü keza.

(Düzeltme: 2009 yılından bu yana aradan geçen süre sonucu kaybolan linklerin yenilenmesi ve genel revizyon/iyileştirme amacı ile re-edit)[EDIT]Oguz SAGLAM,2017-01-25 12:02:24[/EDIT]

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 18 Ağustos 2009 14:21
[b]GELGİT ORTAMLARI ve KONUYLA İLGİSİ[/b]

Gelgit’le konunun ne ilgisi var diyenlere verilecek yanıt şudur. Gelgit “ACISU ortamları”nın en baskın fiziksel özelliklerindendir. Günde iki kez yükselen ve alçalan sular hem zıpzıpların sahil bataklıklarını kuvvetli dalgalarla döverek ıslatır kurutur, yuva bozar, yem getirir hem de deltalardaki puffer, argus, mono vs her ne yaşıyorsa içinde bulundukları ortamın tuzunu biberini günde iki kez ve ayın haline göre farklı yüksekliklerde değiştirir durur (okyanus yükselince deltaları basar). Deltaların aynı noktasında tuz yoğunluğu (ve hatta yüksekliği) hem yılın yağış mevsimine/rejimine göre hem ayın 28 günlük güneşe göreceli olarak değişen konumuna göre hem de bu konumun yıl içinde de sürekli kaymasına bağlı olarak değişkendir. Hatta bazı durumlarda gelgit bölgesi balıkları açık havada kuruma tehlikesiyle yüzleşebilir, ya da diğer türler için ölümcül olabilecek oksijen miktarları, tuzluluk oranları, sıcaklık koşullarıyla karşı karşıya kalırlar.

Gelgit bölgesinde yaşayan yavaş hareket eden ya da sabit canlılar (midye, salyangoz ve diğer Omurgasızlar) detaylı olarak araştırılmış ancak çok daha hareketli olan balıklar, kamuflaj ve saklanma yetenekleri gibi nedenlerden dolayı güçlükle incelenebildiklerinden, daha az sayıda araştırmaya konu olmuşlardır. Sular çekildiğinde birçok balık türü kayaların ya da bitkilerin altında gizlenir. Gelgit balıkları sular çekilince karada rehin kalan birer okyanus canlısı değildir. Bu balıklar, gelgit ekosisteme uyum sağlamış, sistemin önemli bireyleri olmuşlardır. Çoğu gelgit balığı, sığ ve türbulanslı diplerde yaşamaya uygun anatomik özellikler gösterir.

Her şeyden önce küçük boyutlu balıklardır. Genellikle 20 cm’den küçüktürler. Böylelikle kayaların altındaki deliklere, kovuklara sığınarak dalgalarla sürüklenmekten kurtulabilirler. Aynı nedenlerle çoğu gelgit balığı ince ya da yassı bir biçime sahiptir. Yüzgeçleri ortama uyum sağlamak doğrultusunda ayırt edici özellikler kazanmıştır. Buna en güzel örnek ileride detaylı olarak ele alacağım çamur zıpzıplarıdır. Karada hareket ederken artık ön ayak haline gelmiş olan iki göğüs yüzgecini kendilerini kaldırmak ve ilerlemek için kullanırlar.

Yapışkanbalıklar, kayabalıkları gibi bazı balıkların alt karın yüzgeçleri balıkların üzerinde durdukları zemine sıkıca tutunmasını sağlamak amacıyla vantuz halini almıştır (Bumblebee gobyleri ve diğer gobileri gözünüzün önüne getirin ve cama nasıl küçük vantuzcuklarıyla yapıştıklarını hatırlayın). Delik ve yarıklara  sığınan balıklarda ise göğüs ve karın yüzgeçleri oldukça küçülmüş, sırt ve anal yüzgeçler genellikle kuyruk yüzgeçleriyle birleşmiştir (bu biçim için de acısu eel-yılan balıklarını ve mürenleri düşünebilirsiniz).

Gelgit balıklarının derileri genellikle diğer balıklara nazaran serttir. Zemine sürtünme, sert maddelere çarpma, dalgalarla boğuşma sırasında avantaj sağlar. Horozbinalar gibi baz türler pulsuzdur. Bazılarında pullar çok küçülmüştür, kayabalığı gibi türlerde ise pullar deriye çok sıkı bağlıdır. Bu balıkların büyük kısmı fazla miktarda mukus salgılar. Böylece kısıtlı hacimlerde hareket etmek zorunda olan balık kaygan olur. Su dışında kalan balık ise su kaybına karşı önlem almış olur.

Gelgit balıklarının çoğu sudan daha yoğundur. Böylece dalgalı ve hareketli bir ortamda suyun dibinde daha rahat tutunmaları mümkün olmaktadır. Bu gibi balıklarda, kemikli balıkların çoğunda olan yüzme kesesi ya çok küçüktür ya da yoktur. Özgül ağırlıklarının yüksek olması, yüzerken neden fazla çaba harcıyor görünmelerinin anlaşılmasını sağlar. Gobi türlerinin (ki bumblebee goby (arıbalığı) ve şövalye goby akvaryumcularımızda sık görülen acısu gobileridir) suda yüzerlikleri neredeyse yoktur. Hareketsiz kaldıkları an dibe çökmeye başlarlar. Çamur zıpzıpları ise yüzerlik konusunda en yeteneksiz gobilerdir.

Ayrıca gelgit balıklarının çoğunluğu yüksek su kaybına  dayanabilmektedir. William H. Eger, Arizona Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisi iken yaptığı çalışmalarda, Kaliforniya Körfezi’ndeki kimi gelgit balıklarının havadaki nemin yüksek olduğu % 90 gibi seviyelerde 93 saat su dışında yaşayabildiği, havadaki nemin düşük olduğu % 5 gibi seviyelerde ise vücutlarındaki suyun % 60’ını kaybedene kadar yaşayabildiklerini göstermiştir. Bu oran, bu güne kadar incelenmiş kurbağa ve semenderlerin dayanabildikleri su kaybı seviyelerinden daha yüksektir. Bazı türlerde kuruma hızı, kalınlaşmış üst deri ya da derideki mukus salgılayan hücreler tarafından azaltılabilir, ancak anlaşıldığı kadarıyla gelgit balıklarında su kaybını önleyecek ya da düşürecek aktif bir fizyolojik mekanizma yoktur. Zira açık havaya bırakılan ölü ve canlı balıkların tamamı hemen hemen aynı hızda ağırlık kaybederler. Demek ki, kurumaya neden olacak ortamlardan kaçmaya çalışmak, yaşamlarını sürdürebilmek açısından çok önemlidir. Haliyle çamur zıpzıpları ve kaya zıpzıpları (ki bu türler birbiriyle akraba değildir: kaya zıpzıpları aslında blenny diye bildiğimiz balıklardır ve onların da önemli kısmı gelgit kuşağına oldukça aşinadır) gibi su dışında hareketli olan balıklar sık sık suya dönerek ya da dalgalardan sıçrayan suların erişebileceği yerlerde kalarak derinin ve solunum yüzeylerinin aşırı kurumasına karşı önlem alırlar.

[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/73044/210520160939271.jpg[/IMG]
[b]Fotoğraf:[/b] Gelgit Havuzu (http://filmingwild.wildlifedirect.org)

Oksijen miktarındaki ciddi salınımlar (değişimler) gelgit balıklarında iki tür soruna neden olur. Öncelikle bu balıklar su dışında saatlerce kalabilse de bir biçimde oksijen elde etmek zorundadır. Önemli olan ortamdaki oksijenin varlığı değildir. Havadaki oksijen sudakinden fazladır. Ancak balıkların solunum fizyolojisi havadaki oksijeni almaya uygun değildir. Genelde solungaçlar su dışı ortamda büzülür zira ince ve esnek yapıları su altında işlemeye uygundur. Çamur ve kaya zıpzıpları bu sorunu daha kısa ve kalın hale gelmiş solungaç filamentleri ile çözerler. Filamentlerin bu biçimi, solungaçların büzülmesini önler ve havada nefes alınabilmesini sağlar. Bu türlerin çoğunda ağız ve gırtlaktaki kan damarları sayısının artmış olması gibi özelliklerin gelişmesi de gözlenmektedir. Ayrıca Düsseldorf Üniversitesi’nden Christopher R. Bridges’e göre gelgit balıklarının kanlarındaki ve kaslarındaki laktat derişimleri, oksijensiz metabolizma (oksijenle doğrudan ilişkisi olmayan metabolizma tepkimeleri) hızlarının açık havada artmadığını göstermektedir. Bu da, hava solumak zorunda kalan balıkların hücrelerine giden oksijen miktarında büyük bir düşüş olmadığına işaret eder. Bu balıkların, metabolizmalarında büyük bir değişiklik olmaksızın su dışında yaşadıkları söylenebilir. Bu size biraz fazlaca kasılmış bir detay gibi gelebilir. Ancak gelgit hayatını anlamak bakımından son derece değerli bir bilgidir.

İkinci solunum sorunu, suların en düşük düzeyinin üstünde bulunan yalıtılmış su havuzcuklarında yerleşik gelgit balıklarının karşısına çıkmakta. Havuzlarda bulunan deniz yosunlarının yoğun fotosentezi, ortamdaki diğer bitkisel ve hayvansal yaşam formlarının solunum faaliyetleri, havuz ortamındaki oksijen ve karbondioksit miktarlarının çok ciddi sınırlarda salınımına yol açar. Gün boyu süren fotosentez, solunum gereksinimlerini çok aşan yüksek oksijen birikimine neden olur. Gece zamanı fotosentez durur ve karbon dioksit düzeyi oldukça artar. Havuzlarda hapis kalmış gelgit balıkları gün boyunca solunum hızlarını değiştirmezler. Gece olunca bazı türlerin oksijen azalmasına tepki olarak oksijen tüketimini azalttıkları görülmektedir. Oksijen miktarı kritik seviyelere düştüğünde, bazı balıklar havuz yüzeyindeki çözünmüş oksijen miktarı daha fazla olan suyla solungaçlarını havalandırırlar. Laboratuvarlarda, çözünmüş oksijen miktarı çok az olan suya bırakılan balıkların zaman zaman sudan çıkarak açık yüzeye tırmandıkları gözlenmiştir.

[b]NOT:[/b] Bu bölümün hazırlanmasında TÜBİTAK Yayınları arasında çıkan Feryal Halatçı’nın çevirdiği ve James L. Gould ile Carol Grant Gould’un eseri olan [b]“Olağandışı Yaşamlar”[/b] Kitabından faydalanılmıştır [b](ISBN NO: 975-403-062-6).[/b]
 
(Düzeltme: 2009 yılından bu yana aradan geçen süre sonucu kaybolan linklerin yenilenmesi ve genel revizyon/iyileştirme amacı ile re-edit)[EDIT]Oguz SAGLAM,2017-01-25 12:03:03[/EDIT]

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 18 Ağustos 2009 19:25
[b]SIRADIŞI ORTAM, GELGİT ZORLUKLARI ve ZEKÂ[/b]

Sıradışılıktan, gelgit ortamlarının sıradışı zorluklarından, ortamın diğer tatlı ve tuzlusu sistemlerine göre ne kadar kaygan/değişken ve düşmanca değiştiğinden bahsedilmişken sıra bu durumla zekâ arasındaki ilişkiye hakkında değerlendirme yapmaya geldi.Güzel bir söylem vardır; "Zekâ, değişen koşullara uyum sağlayabilme yeteneğidir” der. Bu hem ademoğlu için hem de diğer gezegendaşlar için geçerli bir tabir. Balıklar için de elbette… Bu kadar zorlu bir ortamda yaşayacak balıkların doğayı iyi anlaması ve yaşam çevrimlerini ona göre düzenlemesi gerekir.

Bir anlamda gelmeye çalışılan saadetlerden biri de şudur; çeşitli balık özneli forum ortamlarında sık sık açılan can sıkıcı mesajların yazıldığı başlık konularından birisi - Balık hafızalı ne demek. Balıklar “balık hafızalı” mı? – konusu.

Su dünyasının koyu gizemli renklere bulanmış sisler altındaki alacakaranlık kuşağının balıklarının önemli bir yeteneği de yuvalarını bulabilme yeteneğidir. Bu canlılar kısa süreli ve belli aralıklarla yiyecek peşinde yolculuğa çıkmak zorundadır. Bu nedenle de sular çekilince kötü koşullardaki yerlerde kapana kısılabilirler. Çoğu tür kendine uygun bir sığınağa – ki bu zaman zaman bir gelgit havuzu da olabilir – dönebilme yeteneği geliştirmiştir. Bu türlü bir sığınak bulması gerekmeyen, kayalar ve bitkiler altında yaşayan türler ise böyle bir yeteneğe ihtiyaç duymazlar.

Kendi yuvasını ve haliyle belli bir bölgenin topoğrafyasını tanıyabilme yeteneği, gelgit balıklarının avcılardan ve suların kabardığı gel zamanında oluşan girdaplardan kaçabilmek için yardımcı olur. Yuvaya dönme davranışı hakkında bu güne kadar yapılmış çalışmaların çoğunda, gelgit havuzlarında yaşayan bir iskorpit türü olan Oligocottus maculosus Girard 1856 (- tidepool sculpin) ele alınmıştır.

[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/73044/250120171235251.jpg[/IMG]
Oligocottus Maculosus - Gelgit havuzu iskorpiti (Foto Wikipedia'dan alınmıştır)

Uygulanan standart teknik, belirli bir bölgede yakalanan balıkların renkli plastik boncuklar tutturularak etiketlenmesini ve işaretlenmiş balıkların başka bir bölgeye götürülerek serbest bırakılmasını içerir. Araştırmacı daha sonra balıkların ilk toplandıkları yere tekrar giderek kaç tanesinin geri döndüğünü inceler. Newfoundland Memorial Üniversitesi’nden John M. Green ve İngiliz Kolumbiyası Üniversitesi’nden Gwenneth J. S. Craik, O. maculosusların % 80’inin yuvalarından 100 mt uzaklaştırıldıklarında bile geri döndüklerini gördüler. Genç balıkların evlerini bulabilme yetenekleri yaşlılardan daha azdı ve bu yeteneklerini uzun süre koruyamıyorlardı. Bazı yaşlı balıklar ise, laboratuvarda altı ay tutulduktan sonra bile yuvalarını buluyorlardı. İskorpitin yuvasını bulma konusunda hem koku hem de görme duyularının önemli olduğu anlaşılıyor. Ancak hangisi daha önemli onu anlamak zaman alacak gibi görünüyor. Craik daha yaşlı balıklarda bu duyulardan herhangi birinin yeterli olabileceği ancak daha genç balıklarda her iki duyunun da gerekli olduğu sonucuna vardığını söylemekte.

Gelgit balıklarının nasıl olup da suların durum ve devinimlerini sezdikleri ve bu avantajla kendi etkinliklerini gelgit ritmine göre ayarladıkları da ilginç bir yönleridir. Balıkların tuzluluk, sıcaklık, oluşan girdaplar ve anaforlar ve ışık yoğunluğunun değişimine doğrudan tepki vererek bunu sağladıkları akla düşse de bir önemli mekanizma daha var. Robin N. Gibson’ın yaptığı son çalışmalar, bu parametreler laboratuvarda sabit tutulsa bile, farklı familyalardan bazı balıkların gelgit periyotlarıyla ilgili davranış ritimleri sergilediklerini gösterdi. Balıklar suların çekilmesinin beklendiği zamanlarda dinlenmeye geçiyor, suların geri dönmesi beklendiği zamanlarda da harekete geçiyorlardı.

Böyle bir biyolojik ritim nasıl oluştu bilinmiyor, ancak araştırmalar, suların kabarması ve çekilmesi anında oluşan hidrostatik basıncın bu konuda kısmen de olsa payı olduğunu gösteriyor. Birçok gelgit balığında yüzme kesesi, yani kemikli balıkların basıncı saptamasında payı olduğu düşünülen organ yoktur. Bu nedenle de basınç değişimlerini nasıl belirledikleri halen bir sır. Kimi zaman, balıkların gelgit periyotlarına verdiği tepkinin günlük aydınlık ve karanlık döngüsüyle, hatta belki içsel bir 24 saatlik ritimle belirlendiği gözlenir. Laboratuar dışında yapılan çalışmalar, birçok türün etkinlik düzeninin tümüyle günlük olduğunu ortaya çıkarmıştır. Büyük olasılıkla balıkların üreme, beslenme, avcılardan korunma gibi ana etkinlikleri için görme duyusuna bağımlı olmaları buna neden olmaktadır.

Gelgit kuşağı, diğer özellikleri bir tarafa, beslenme açısından sunduğu zengin imkânlarla caziptir. Özellikle ılıman bölgelerdeki kayalık sahillerde gözlenen oldukça zengin canlı miktar ve zenginliği burada farklı beslenme tarzlarına yol açmıştır. Birçok tür beslenme alışkanlıklarını mevsimlik ya da yıllık olarak değiştirir ve hatta bazı türler yaşlandıkça beslenme davranışlarını değiştirir. Böylece zaten karışık olan beslenme zinciri iyice dolaşır, karışır. Alacakaranlık kuşağı balıklarının büyük kısmı karnivordur. Bazıları hem bitki hem hayvansal gıdalarla beslenir. Birkaç tür ise tamamıyla bitkisel besinlere yaslanır.

Kayalık sahillerdeki avcı gelgit balıklarının bitki ve hayvan popülasyonları üzerindeki etkileri konusunda pek detaylı bilgi bulunduğu söylenemez. Gelgit balıklarının sayısını ve dağılımını değiştirmek ve hatta saptayabilmek çok zor, haliyle de bu alandaki araştırmalar ve ilerlemeler çok yavaş gelişmiş ve gelişmekte.

Alacakaranlık gelgit kuşağının balıkları son derece olağandışı zor koşullarla başa çıkabiliyorlar, su kaybına dayanıklılar, su kimyasındaki salınımları göğüsleyebiliyorlar, gereğinde açık atmosferde hava soluyabiliyorlar, geniş bir besin yelpazesinden faydalanıyorlar, yumurtalarını fiziksel ve biyolojik tehlikelere karşı koruyorlar. Ancak su dünyasının alacakaranlık kuşağının sıradışı balıklarla işgal edilmesini doğal seçilim zemininde anlamak istiyorsak, bu kuşakta yaşamanın avantajlarının ne olduğunu sorgulamalıyız. Bir birine yakın gelgit kuşağı ortamlarının aynı ya da farklı rekabet ve avcılık ortamları oluşturduğu konusunda henüz bilgimiz yok. Bu kuşakta yaşamanın temel kazancının sudaki avcılardan kaçmak olduğu sık sık öne sürülmüş ve savunulagelmiş olsa da, sular çekildiğinde ve sucul avcılardan gelecek tehlike en aza indiğinde, bu kez yükselen tehlike karadaki ve havadaki avcılar olmaktadır.

Anlaşılması güç alacakaranlık kuşağı. Gizemli, sıradışı, ürpertici. Emin olun akvaryumları da öyle...

NOT: Bu bölümün hazırlanmasında TÜBİTAK Yayınları arasında çıkan Feryal Halatçı’nın çevirdiği ve James L. Gould ile Carol Grant Gould’un eseri olan “Olağandışı Yaşamlar” Kitabından faydalanılmıştır (ISBN NO: 975-403-062-6).

(Düzeltme: 2009 yılından bu yana aradan geçen süre sonucu kaybolan linklerin yenilenmesi ve genel revizyon/iyileştirme amacı ile re-edit)[EDIT]Oguz SAGLAM,2017-01-25 12:44:41[/EDIT]

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 19 Ağustos 2009 17:45
[b]ACISU SİSTEMLERİNİN BİYOLOJİK ORTAMLARI/BİLEŞENLERİ[/b]

Yukarıda tariflendiği gibi, "[b]ACISU[/b]", tatlısu ve tuzlusu ortamlarının "[b]BİRLEŞME ORTAMI[/b]"dır; tatlısudan daha tuzlu ve deniz suyundan daha tatlıdır. Özellikleri sabit değildir ve sürekli değişkenlik gösterir. Bunun yanısıra, "[b]ACISU ORTAMI[/b]" adı altında incelediğimiz ve ortak bazı özelliklere sahip ortamlar da aslında birbirinden çok farklı ekosistemler olabilirler. Haliyle acısu balıklarının toplandığı ortamlar da birbirine göre oldukça farklı olabilir. En bilinen ortamlar nehir ağızları ve haliçlerdir. Nehir ağzı, nehirin denizle buluşma noktasıdır. Bu noktalarda su akışı yavaş, ağır, bulanık ve içerik olarak zengindir. Haliyle yükseklerde akan kristal berraklığında suları izlemek gibi keyif vermese de çok bereketli ve üretkendir. Bu gibi bölgelerin temel bir özelliği, besin alternatiflerinin bolluğuna rağmen tür çeşitliliğinin tatlı ya da tuzlu su sistemlerine nazaran oldukça az olmasıdır.

Bu tezat görünen durumun temel nedeni tuzluluk oranındaki dalgalanmaların (düzenli ve düzensiz konsantrasyon değişimlerinin) oldukça az sayıda balık ve omurgasız tarafından tolore edilebilmesidir. Bununla birlikte uyum sağlayabilen canlılar ortamın zenginliğinden faydalanarak büyük sayılarda bu ortamlara yayılırlar. Gobyler ve kedibalıkları gibi türler nehrin yukarı tatlısu kısımlarından, aşağı uçta tuzlusu sistemine kadar değişen ortama yayılırlar. Bazı tatlısu türleri acısu ortamının en az tuz içeren kısmında bulunabilir (örneğin garlar, cichlidler, vs). Birçok deniz balığının özellikle genç bireyleri acısu sistemlerinin deniz ucunda yaşarlar.

[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/73044/230520161047581.jpg[/IMG]
[b]Fotoğraf:[/b] Mangrov bataklığı - www.travelthewholeworld.com/traveling-brunei/bandar-seri-begawan

Bir diğer önemli acısu ortamı da mangrove bataklıklarıdır. Bu ortamlar tropikal iklim özelliklerine sahiptir. Bazı bataklıklar nehir ağızlarında oluşurken bazıları kara ve ada kıyılarında sahilerinde oluşabilir. Mangrove bitkileri dünyanın hemen bütün bölgelerinde bulunabilecek bitkilerdir. Su ortamının altında ve üstünde çok çeşitli ve zengin canlıları barındıran yoğun orman alanları oluştururlar. Yüksek ve ağaçsı kısımlarda, maymunlar yılanlar, çok fazla türde kuş gibi canlılar bulunur. Sucul kökler ve gövde üzerinde ise istiridye, midye, salyangoz, kabuklu yaşar.

Bilindiği üzere, mangrove bataklıkları çamur zıpzıpları ve okçu balıklar gibi birçok ilginç balık türü barındırmaktadır. Mangrove köklerinde biriken çamur kemancı yengeçler, deniz tarakları ve salyangozların ortamsal olarak temel gereksinimidir. Mangrove bataklıklarının yaklaşık olarak dengi olan ve tropiklerde değil ama daha ılıman bölgelerde oluşan bir ortam da tuzlusu bataklıklarıdır. Bu alanlar gelgit akıntıları ile belli periyotlarda su altında kalırlar. Bu alanlar su kuşlarının beslenmesi bakımından da önemli bölgelerdir. Ağaçlar olmasa da temel bitkisel oluşum çimen benzeri bitkilerden oluşur. Akvaryum hobisi bakımından önemli bazı gobyler ve dikenli balıklar (stickleback) bu ortamlarda sıklıkla bulunur. Hem tropikal hem ılımlı kuşaklarda bulunan deniz çimleri alg değildir, gerçek bitkilerdir. Ancak akvaryumlarda sağlıklı tutulabilmesi çok zordur. Bu gibi deniz çimi otlaklarında tuzluluk çok nadiren deniz seviyesinin oldukça altına düşer. Fakat bu bitkisel doku lagünlerde ve tatlısu karışan “acısu” sistemlerinde de görülür.

Sucul canlıları ayrıca ele alacağımız bu başlıkta özellikle bitkiler hakkında bazı eklemeler yapmak uygun olur. Mangrove’ları, yakın geçmişte akvaryum sektörünün marifetiyle memleketimiz meraklılarının kimilerine ulaşan tohumlar sayesinde ve bu bitkileri sistemlerine dahil eden meraklıların deneyimlerine bağlı olarak daha detaylı öğrenmeye başladık. Tatlısu-acısu-tuzlusu sistemlerinin hepsinde hayata tutunabilen bu ilginç tohumlar/fideler/ağaçların faydalarına dönük bazı tartışmalardan anlaşılıyor ki, sistemlerde biriken nitratın ortamdan uzaklaştırılması ile ilgili oldukça etkili bir doğal filtrasyon kabiliyeti sağlayabilmek mümkün. Dekoratif anlamda sisteme kattıklarının yanı sıra sisteme sağladığı fayda da cabası.

[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/73044/230520161100011.jpg[/IMG]
[b]Fotoğraf: [/b] Canlı mangrove ve akvaryum - http://thebrackishtank.tumblr.com

Acısu sistemleri içerisinde, acısu paludaryumları hakkında uzunca bir süredir bazı deneme çalışmaları yaptım geçmişte. Bu nedenle, mangrove’lara biraz fazlaca ilgi duydum ve acısu sistemlerinde kullanım ve öneminin zamanla daha artacağını tahmin ediyorum. Ayrıca memleketimiz tuzla kumullarında karşılaştığım diğer bazı yerli bitkilerle ilgili denemeler hakkında da ileride kapasitem yettiğince basit/amatör değerlendirmeler yapmak istiyorum. Yeri gelmişken, konunun iştah artırıcı aperatifi olarak deniz börülcesi ile ilgili planlarımdan da kısaca bahsetmek isterim. Bu önemli mezelik bitkiyi, uzunca bir süredir “acısu paludaryumlarında kullanılabilecek zarif bir tuzcul bitki” olarak görüyorum. Deniz kıyısı acısulak bölgelerde rastladığım gibi, İç Anadolu / Tuzgölü kıyısından geçerken de yeşilden bordoya değişen renklerde çayırlarını gördüğüm, hatta Hazar Denizinin tam da ACISU kapsamına giren tuzluluğunun kıyısında bile karşılaştığım DENİZ BÖRÜLCESİ (Salicornia sp.) tuzlusu baskınlarına adapte olduğu için özellikle bu ortamlarda değerlendirilebileceğini hissediyorum. Güzel yurdumuzda farklı varyeteleri ve renkleri ile karşılaştığım bu zarif ıspanakgiller üyesinin acısu paludaryumunda gelişimini/davranışını gözlemek elbette keyifli ve lezzetli olacaktır.

[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/73044/230520161115201.jpg[/IMG]
[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/73044/230520161114581.jpg[/IMG]
[b]Fotoğraf:[/b] Deniz börülcesi (Salicornia sp) - grazianoballeranochef.it & en.wikipedia.org

Deniz Börülcesinin yanı sıra bu tarz paludaryum sistemlerde değerlendirilebilecek çok farklı bitki alternatifleri ile karşılaşılabileceğinin de altını özellikle çizmek istiyorum. Kumul çayırları arasında karşılaşılabilecek doğal renk ve dokulara bir örnek;

[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/73044/230520161121301.jpg[/IMG]
[b]Fotoğraf: [/b] Beachgrass - http://sites.naturalsciences.org/education/treks/journaling_06/pages/beach-grass.html

Saygılarımla,

(Düzeltme: Bağlantısı kaybolan fotoğraflar yenilendi ve/veya yeniden yüklendi) [EDIT]Oguz SAGLAM,2016-05-23 13:38:23[/EDIT]

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 20 Ağustos 2009 19:10
[b]ACISU SİSTEMLERİNİN TEMEL AKSESUARLARI[/b]

Çok büyük bir olasılıkla acısu sistemi kurmaya karar vermiş kimseler, daha önce tatlısu sistemi kurmuş, tatlısu balıkları beslemiştir. Böyle bir deneyim sahibi olmanın faydası büyüktür elbette ve bazı acısu balık türleri genelde dayanıklı, aktif ve kolay yem alabilir yapıdadır. Ancak, şunu her zaman göz önünde tutmak gerekir ki acısu akvaryumları özünde tuzlusu akvaryumlarıdır, haliyle donanım ve bakımı tuzlusu sistemlerine yakındır.

Bütün acısu türleri için geçerli olmasa da; genellikle “çoğu acısu balığı tuzlusu akvaryumlarına da kolaylıkla uyum sağlar”. Acısu sistemleri, deneyimsizlikten ya da farklı nedenlerle oluşan hataları, tuzlu su sistemlerinden daha olumlu/uyumlu ve merhametli karşılar. Bu nedenle tuzlusu sistemine sahip olmak isteyen meraklılar için uygun bir basamak da sayılabilir.

Gereksinim duyulan temel elemanlar şunlardır;
- Metal bileşen içermeyen, tamamen camdan mamul bir akvaryum (zaten aslında metal çerçeveli sistemler tarihe karıştı ve akvaryumculuk müzesindeki yerini aldı)
- Metal olmayan ve tuzlu sitemine dayanıklı bir kapak
- Filtre
- Isıtıcı
- Aydınlatma sistemi
- PS
- Hidrometre ya da diğer yoğunluk ölçerler
- İnce malzemeden oluşan bir taban katmanı

Tuzlusu ortamlarının metallere karşı saldırgan, korozif yapısından dolayı bu sistemlerde metallerden mümkün olduğu kadar uzak durmak gerekmektedir. Filtrasyon sistemlerinde, kafa motorlarında vb aletlerde millerin seramik seçilmesi uygundur.

Dişleri kuvvetli puffer gibi canlılar da sistemde tutulacaksa, kabloların su içinde kalan kısımlarının korunması için önlem alınması gerekir. Uzun zamandır kullandığım yöntem; uygun çapta ve yeterli et kalınlığında bir hortumu boylu boyunca maket bıçağı ile yararak kabloların su altında kalan kısımlarına giydirmektir.

Filtrasyon sistemi hakkında dikkat edilmesi gereken en önemli prensip bence şudur; sistem 1,007 yoğunluğun altında tatlısu sistemlerine, üzerinde ise tuzlusu sistemlerine benzetilmelidir. Bu konuya, bu güne kadar herhangi bir kaynakta değinildiğini görmedim ve kendi kendi belirlediğim sınırı sizinle paylaşmak istedim, haliyle bunu bir genel geçer kural olarak kabul etmeyebilirsiniz (Uzun süre çeşitli yoğunluklarda dalgalanan sistemler kurduğum ve farklı sistemleri gözlemleme fırsatı bulduğum için kendi adıma şüphe taşımadığımı da ayrıca belirtmek isterim).

Dolayısı ile 1,007 yoğunluk altında tatlısu filtrasyon teknikleri, üzerinde ise tuzlusu filtrasyon teknikleri kurgulanmalıdır. Bu teknikler ile ilgili olarak çeşitli kaynaklarda yeterli bilgi olduğu için detaya girilmeyecektir. Ancak PS’ler hakkında bazı özel detaylara girmek ve sistemi buna göre değerlendirmek zorunluluktur.

[b]Acısu Sistemlerinde PS Kullanımı[/b]

[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/73044/Ads%FDz.jpg[/IMG]
 
Acısu ortamlarının yoğunluğu değişken olduğu için yoğunluk ile PS sistemlerinin verimi ilişkisi iyi anlaşılmalıdır. Bu konuda çok fazla kaynak olmamakla birlikte 2004 yılında "www.aqua-sander.de/technik/technik-80.en.html" adresli kaynaktan bulduğum ve o zaman gerekli dil ve birim çevrimlerini yaparak üzerinde çalıştığım grafik (hemen yukarıda verilmektedir) oldukça önemlidir.

Bu grafik üzerinde, hava kabarcık çapının yoğunlukla olan ilişkisi görülmektedir. PS’lerin çalışma prensibi, hava kabarcıklarının yüzey gerilmesi ile yakaladığı organik maddelerin ortam dışına alınmasına dayanır. Basitçe anlatmak gerekirse, kabarcıkların bu görevi yapabilmesi için belli bir çaptan küçük olması gerekir. Bu da ortamın yoğunluğuna, içindeki tuzun miktarına bağlıdır.

[b]Bu grafikten anlaşılabileceği gibi, birçok kaynakta bahsedilen “PS’lerin yalnız tuzlusu sistemlerinde verimli olduğu tezi” yanlıştır. PS’ler yaklaşık olarak 1,007 seviyesinden itibaren acısu sistemleri için de oldukça (köpüğün ıslaklığı çok daha fazla olsa da) “VERİMLİ”dir.[/b] Haliyle köpükle birlikte atılan su miktarı biraz fazla olsa da sistem sağlığı açısından verimliliğin tartışılması gereksizdir.

2-3 yıl önce 45 litre hacimde ve bu yoğunluklarda bir “[b]NANO ACISU SİSTEM[/b]”de, bir adet GSP’ye (Green Spotted Puffer) uzun süre baktığımı ve yaklaşık 12-13 cm boylandırdığımı belirtmek, ayrıca GSPlerin çok fazla ve kirli besinler yediğini, ortama çok fazla organik atık yüklediğini de hatırlatmak isterim. Bu sistemi uzun süre başarıyla taşımamın nedeni doğrudan PS kullanımıdır.

Kendin Yap PS’lerle ilgili olarak yerli/yabancı pek çok kaynak bulunabilse ve fazla masrafa kaçılmadan verimli PS’ler oluşturulabilse de günümüzde PSlerin bulunabilirliği ve fiyatları 5-10 sene önceye göre çok avantajlı seviyelere gelmiştir.

Acısu sistemlerinde taban malzemesi olarak bu güne kadar farklı malzemeleri kullanma fırsatım oldu. Oluşturduğum sistemler gereği, çoğunlukla ve özellikle irisi elenip atılmış ve çalkalanarak yıkanmış mil kum, ya da aynı yapıda ince deniz kumu kullanımına yöneldim. Bunun bir kısmını deniz tabanında kovalayarak taşıdım ve sisteme ekledim ki bu şekilde filtrasyon için destek mikrokozmotik oluşumların sisteme katkısının hedeflendiğini söylemeye sanırım gerek yok.
 
İnce malzeme kullanılmasını, özellikle çamur zıpzıplarının faydası açısından öneriyorum. Karasal ıslak bölgelerde kendi kaleciklerini yaparken ağızlarında sık sık bu malzemeyi taşırlar ve zarar görmemeleri gerekir. Ayrıca zaman zaman ince malzeme içindeki mikroorganizmaları süzerek besin takviyesi de sağlarlar. Pufferlar için gene aynı malzemeyi öneririm zira sık sık verilecek salyangoz kabuklarının tabanda kolaylıkla görülüp, dip temizliği zamanı kolayca toplanması için de uygundur. Daha kaba ve düzensiz şekillere sahip mercan kırıkları da bazı kaynaklarda önerilmekte olsa da hem pratik ve sürdürülebilir bir acısu sistemi için hem de görsel açıdan çok faydalı olduğunu sanmıyorum. Bu taban malzemelerinin sistemlerin kalsiyum karbonat ihtiyacına desteğini farklı yollardan sağlamak daha sağlıklı olabilir.

Acısu sistemlerinde canlıkaya desteği konusunda da herhangi bir literatür çalışmasına rastlayamadım.

Çamur zıpzıplarının doğal çamurlu kıyılarını modellemek üzere alternatif bir taban malzemesi olarak kullanılabilecek “[b]TUZLU ÇAMUR[/b]” ile ilgili geçmişte bazı deneysel çalışmalar yaptım. Bu bulanık malzeme ile ilgili deneyimler de yeri geldiğinde değerlendirilecektir.
 
Saygılarımla,

(Düzeltme: Bağlantısı kaybolan fotoğraflar yenilendi ve/veya yeniden yüklendi)[EDIT]Oguz SAGLAM,2016-06-02 09:56:29[/EDIT]

Beğenenler: [T]194383,Oğuzhan_ÇEPNİ[/T]

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 21 Ağustos 2009 15:24
[b]TUZ ve TUZLULUK [/b]

Tuz, acısu sistemleri için oldukça önemli bir bileşendir. Acısu sistemlerinde kaya tuzunun (hatta sofra tuzunun) kullanılabilirliği hakkında sorularla bu tarz ortamlarda sıklıkla karşılaşılabiliyor. O halde, tuzu biraz etraflıca ele almak zorunluluğu mevcut;

Tuz doğada iki farklı halde bulunur;
1) Eriyik halinde (ki bunlar da; deniz, göl ve yer altı suları olarak guruplanır)
2) Kuru kaynaklarda (ki bu da madenlerde “kaya tuzu” olarak bulunur)

“Acısu sistemlerinde hangisi kullanılmalı?” sorusunu yanıtlayabilmek için bir miktar işin kimyasına girmek ve tuz kaynaklarının oluşum ile ilgili kaynakları değerlendirmek gerekiyor.

Kaya tuzu yataklarının oluşumu “Bariyer Teorisi” ile açıklanabilir ve teorinin esası kısaca şöyledir; Çeşitli jeolojik olaylar sonucu oluşan iç denizlerin sıcak ve kurak iklim altında buharlaşıp tuz ayrışmasına sahne olmalarına sıkça tanık olunur. Ancak bu iç denizlerin açık denizlerle bağlantılarını tamamen kaybederek her zaman kapalı bir deniz sistemi olduklarını düşünmek doğru değildir. Bunların çoğu kez açık deniz bağlantıları vardır ve bu bağlantı jeolojik devirlerde bir jeolojik bariyer olarak davranmıştır. Bu bariyerler zaman zaman iç denizde buharlaşma yolu İle kaybolan sudan daha az suyun açık denizden iç denize akmasına izin verir. İç denizin bulunduğu havzanın yavaş bir şekilde çökmesi buraya açık denizden devamlı tuzlusu (tuz) taşınmasını sağlar. Bu tuz taşınımı, bariyerin hareketine göre hızlanmakta veya yavaşlayabilmektedir. Böylece, iç denizde birkaç metrelik tuz tabakası çöktüğü zaman, açık denizden gelen tuzlu sular yeni bir tabakanın oluşumunu başlatır ve yüzlerce metre kalınlığında tuz tabakaları oluşabilir. Tabakaların oluştuğu havza, jeolojik bariyerin ortadan kaybolmasıyla denizin baskınına uğrar ise, oluşmuş tuz yatakları yükselen denizin getirdiği killi çökeltilerin altında kalır ve aşınıp taşınmadan korunur. Bariyerin tekrar işlevine başlaması durumunda da bu kil tabakasının üzerinde ikinci bir tuz yataklanması oluşabilir.

Ayrıca hepimiz, izlediğimiz belgesellerden aşinayız ki kara parçaları sabit değil hareket/devinim halindeler. Anadolu’nun jeolojik tarih boyutlarında oldukça yakın geçmişinde, henüz 5-10 milyon yıl önce denizle kaplı olduğu bilinmekte. Dolayısı ile Anadolu’nun çeşitli yerlerinde (Çankırı, Çukurova, Erzincan, Siirt, Sivas, Van) kaya tuzu madenlerinin bulunması olağandır.

Peki Kaynağı deniz olan kaya tuzunun kullanılmasına neden karşı çıkılıyor? Yukarıda anlatılan süreçte, açıkdenizle bağlantısı kısıtlanmış “buharlaşma havzası”nda hapsolan deniz suyu içinde önce çözünürlüğü az olan karbonatlar, sülfatlar, çökelir ve kalker ve alçıtaşı formasyonları oluşturur. Sodyum, potasyum ve magnezyum tuzları ise daha sonraki aşamalarda çökelir. Haliyle tuzlusuyun içeriği farklı katmanlar halinde ayrışır. Sanırım şimdi “sentetik tuzlar”la “kaya tuzları” arasındaki kompozisyon farkı anlaşılır olmuştur.

Ayrıca, ayrı havzalarda, farklı buharlaşma süreçleri ve lokal minerallerin eklenmesi vb farklı fiziksel ve kimyasal yapılar nedeni ile farklı kaya tuzu kaynaklarından elde edilen tuzlar da oldukça farklı kompozisyonlar gösterebilirler.

Eğer;
- kullanılan kaya tuzunun temizliğine/kaynağına güveniliyorsa,
- kimyasal atık ya da kentsel atık vb. kirleticilerle kontamine olmamışsa,
- deniz suyununun içerdiği ve kaya tuzunda bulunmayan önemli katkıları (karbonatlar vb) ayrıca eklemek mümkünse,

Sentetik tuz ile birlikte belli bir oranda kullanılma riski alınabilir. Ancak, kaya tuzu kullanımını, özellikle sülfatlar ve diğer element katkıları ile birlikte kullanmak gerekir. Özellikle yüksek saflıkta “yedi sulu magnezyum sülfat” (MgSO4.7H2O - kimi yerlerde epsom tuzu ya da İngiliz tuzu olarak da geçiyor) katkısı ile zaman zaman kaya tuzu ve deniz tuzunu belli oranlarda karıştırarak kullanıyorum.

Tuzluluk, suda ne kadar tuzun çözünmüş olduğunu gösteren bir ölçüdür. Ölçümü güç olduğu için birçok akvaryum meraklısı suyun tuzluluğunu yoğunluk cinsinden ölçer ve kullanır. Saf suyun yoğunluğu 1,000 kg/lt’dir (gr/cm3 ya da ton/m3). Tuzlusu içinde çözülmüş tuz içerdiği için daha yoğundur. Tipik bir deniz suyu 1,025 yoğunluğundadır. Bu 1 litresi 1,025 kg’dır anlamına gelir.

Suyun yoğunluğunu ölçmek için hidrometreye ihtiyaç vardır. Akvaryumlarda kullanılmak amacıyla üretilmiş birçok hidrometre 20-25 derece sıcaklıkta kullanmak için kalibre edilmiştir. En yaygın tür gösterge şeklinde bir ibresi olan tiptir. Bunlar küçük plastik aletlerdir. İçine yoğunluğu ölçülecek su konulur gösterge ibresinin üzerindeki hava kabarcıkları kurtarılır. İbrenin gösterdiği değer okunur. Daha ucuz olabilecek diğer bir tip yüzen tiptir. Bunlar cam tüpten yapılan ve alt tarafında ağırlık bilyeleri olan termometrelere benzerler. Test edilecek suyun yüzeyine bırakılır, hareketsiz hale gelmesi beklenir ve battığı noktadaki yoğunluk değeri okunur.

Suyun yoğunluğu bakılacak balık türüne göre belirlenmelidir. Tatlısu ucundan gelen gökkuşağı ve kribensis gibi balıklar, birçok tatlısu bitki türü gibi 1,005 yada daha az bir yoğunluktan hoşlanırlar. Daha çok deniz ortamında bulunan puffer türleri ve yarasa balıkları 1,010 üzeri bir yoğunluğu severler. Gene de birçok acısu balığı 1,000’dan 1.025’e kadar olan bölgenin tamamında çok mutlu olmasalar da kayda değer bir periyod için tolerans gösterirler. Bu balıklar: velifera, black moly, uykucu goby, mono, scat, archer gibi balıklardır.

Eğer hazılanılan suyun yoğunluğunu ölçmek için bir ölçüm aleti yoksa, tuzun prospektüsüne göre hazırlanacak karışım ile oynayarak bu sağlanabilir. Tam deniz suyu yapmak için kullanılacak tuz miktarı 10 misli fazla tatlısu içinde eritilirse 1,002-1,003 civarında yoğunluk elde edilecektir. Eğer tam oranın yarısı kullanılırsa yoğunluk 1,012 civarı olacaktır, vs.

Litre başına bir çay kaşığı tuz gibi ölçekler genellikle kullanılmamalıdır. Tuz paketi açılınca havadan nemi kapan tuz genleşecektir. Böylece hacimsel ölçek yanılmaya yol açacaktır. Bu nedenle bu tür ölçeklere bu yazılarda yer verilmeyecektir. Genel bir not olarak bir litre deniz suyunda 35 gram deniz tuzu bulunur.

Tuzlu su mutlaka ayrı bir kapta hazırlanmalıdır. Asla ve asla akvaryuma doğrudan dökülmemelidir. Bütün tuzlar aynı hızda ve oranda çözülmez. Çözülmeden kalan tuz ise balığa zarar verir. Tuzlu suyu karıştırmak için en iyi yol hava taşı ile havalandırarak ve sirkülasyon sağlamak yoludur. Eğer su dinlenmiş su ise en az 20 dakika gibi bir süre bu şekilde havalandırılarak tuz eritilmelidir. Eritme kabının dibinde çökelti kalmamalıdır.

Tuzlu su oldukça koroziftir yani metallerin çok hızlı paslanmasına neden olur. Bu nedenle kullanılan malzemelerin metal olmamasına özen gösterilmelidir.[EDIT]Oguz SAGLAM,2017-01-25 11:59:50[/EDIT]

Beğenenler: [T]194383,Oğuzhan_ÇEPNİ[/T]

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 22 Ağustos 2009 11:29

ACISU BALIKLARI

 
Her ne kadar acısu sistemleri, tatlısu ya da tuzlusu sistemlerinden az kuruluyor olsa da balıkları çok da nadir bulunan balıklar sayılmazlar. Hatta bazı balıklar oldukça yaygın olarak bulunabilirler. Bazı yaygın acısu balıkları şunlardır;
- Sık Bulunabilen Türler
- Archerfishler (Toxotes türleri)
- Chromidler (Etroplus türleri)
- Kribensis (Pelviachromis türleri)
- Molyler (Mollinesia ve Poecilia)
- Monolar (Monodactilus türleri)
- Rainbowlar (Melanotaenidae familyası)
- Scatlar ve Arguslar (Scatophagus ve Selenotoca türleri)
- Silversidelar (Atherinidae familyası)
- Targetfishler (Terapon jarbua)

Daha az ve zor bulunabilen, fakat biraz farklı ve değişik birşeyler beslemek için istekli meraklıların üzerinde durmaktan keyif aldığı karnivor/yırtıcı türler:
- Acısu mürenleri (Echidna ve Gymnothorax türleri)
- Bullroutlar (Nothestes robusta)
- Columbian shark catfishes (Arius seemani)
- Flatfish ve soleler (Achiurus ve Brachirus türleri)
- Garpike (Lepisosteus ve Atractosteus türleri)
- Ropefishler (Erpetoichthys calabaricus)
- Siyam kaplanı (Datnoides türleri)
- Uykucu gobyler (Eleotridae familyası)
- Yılan Balıkları (Mastacembelidae familyası)

Çok kısıtlı belirli bir hacim ayırabilen akvaryum meraklıları, 50-60 cm boyunda hatta daha küçük akvaryumlarda acısu sistemleri kurabilirler. Bu tarz akvaryumlar için uygun türler:
- Bumblebee ve diğer gobyler (Gobiidae familyası)
- Canlıdoğuranlar (Poecilidae familyası)
- Glassfishler (Chandidae/Ambassidae familyası)
- Halfbeakler (Hemirhamphidae familyası)
- Killifishler (Cyprinodontidae familyası)
- Pipefishler (Syngnathidae familyası)

Tuzlusu türleri arasında sayılan balıklar, nehirlerin denizlere kavuştuğu bölgelerde görüldüğü söylenen ve zaman zaman denizden deltalara girdiği kaydedilen türlerdir. Bu türler aslen tam tuzlusu sisteminde tutulmalı ise de 1.015 ve üzeri yoğunluklarda da tutulabilmeleri mümkündür.

- Batfishler (Platax türleri)
- Catfishler (Plotosus türleri)
- Damselfishler (Pomacentridae familyası)
- Denizatları (Syngnathidae familyası)
- Pufferlar (Arothron hispidus)
- Snapperlar (Lutjanus türleri)

Form, davranış vb bakımlardan SIRADIŞI türlere ilgi duyanları fazlası ile memnun edecek GARİP türler;

- Dörtgözler (Anableps türleri)
- Dörtgözümsüler (Rhinomugil corsula)
- Mudskipperlar (Periophthalmus ve Boleophthalmus türleri)
- Pufferlar (Tetraodontidae familyası)

Bir acısu sistemi için uygun balıklar, doğal olarak acısu ortamında akvaryumlara taşınan türlerdir. Cichlidler, canlıdoğuranlar ve killyfishler, eğer yumuşak ve asidik sulardan gelmiyor ise genelikle az miktarda tuza oldukça iyi tolerans gösterirler. pH ve sertlik uygun olduktan sonra, bu tür balıklar 1.005 yoğunluğa (tuzluluğa) kadar, hafif acısu türleri ile birlikte akvaryumda tutulabilir. Bu tarz balıklara örnek olarak acara (Aequidens) ve Pachypanchax playfordi gibi killyfishler, moly ve yılanbalıklarıyla birlikte beslenebilir.

Diğer taraftan, tuza hiç dayanamayan bazı balık türleri de vardır. Bunlar arasında, tetralar, barbuslar, botialar, zebralar, rasboralar, corydoraslar, hypostomus gibi loricariidae familyası üyeleri sayılabilir.

 
 

Monolar

Akvaryum balıkları satan noktalarda iki tür monoya rastlanılabilmektedir. Her iki tür de dayanıklı, hareketli ve geniş bir acısu karma sistemi için uygun balıklardır. Yavrular doğal olarak genellikle tatlı ve acısu ortamında bulunabilir. Ancak yetişkinleri gerçekte tuzlu su balığıdır ve beslenmek amacıyla zaman zaman akarsu ağızlarına ve mongrovelara girerler. Yumurtlamanın tatlısuda gerçekleştiği düşünülmektedir. Akvaryum ortamında Monodactylus sebae türünün üretimi yapılabilmiştir. Monolar yüksek sıcaklıktaki sulardan hoşlanırlar (25-30 C)

Monodactylus argenteus


En bol bulunan tür Malaya Meleği Monodactylus argenteus’tur. Bu balık Güney Afrika’dan Doğu Avustralya’ya kadar yayılır. Gümüşi, dairesel bir vucut yapısına sahiptir. Sırt ve anal yüzgeçleri sarı ve siyah leke deseniyle bezeli üçgen biçimlidir. Akvaryumlarda boyu nadiren 15 cm’den fazla olsa da doğal ortamında oldukça iri boylara gelebilir

Monodactylus sebae

 

Afrika’ya has bir tür olan Monodactylus sebae’nin vucudu çok daha derindir (tatlısu melek balıklarına benzer). Malaya meleğinin sarısından yoksundur ve koyu renkleri daha vurguludur. Bu balığın dikey uzunluğu yatay uzunluğundan fazla olduğu için derin akvaryuma ihtiyaç duyar. Yetişkinleri 60 cm’den derin akvaryumlarda tutulmalıdır. Bu tür, geniş akvaryumlarda üretilebilme şansı olan bir türdür. M. argenteus’dan daha düşük tuzluluk seviyelerinde tutulabilir. Uzun süreli tatlısuda bulundurulmamalıdır.

Monolar çabuk panik olabilirler ve gümüşten gri ve siyah renge dönüşür, hızla solumaya başlarlar. Ortam sakin bir hale getirilerek balık yatıştırılmalıdır. Mümkün olduğu kadar büyük bir akvaryumda tutulmalıdırlar. Tek türden 4-6 yetişkin balıktan oluşan bir sürü için en az 150 cm boyunda bir akvaryum yeterli olacaktır.

Genç balıklar tatlısuya adapte olabilirler, fakat olgunlaştıkça daha fazla tuz içeren akvaryumlara ihtiyaç duyarlar. Yaklaşık 10 cm boya gelen yetişkin balıklar deniz suyuna yaklaşan (1,010 üzeri) bir tuzluluk seviyesi gerektirir. Yetişkinler sürü balığı davranışlarına daha uygun davranırlar ve tankta dinlenmeksizin yüzer, gezinirler. Bu akvaryumdaki diğer bazı sakin türlerin huzurunu kaçırabilir. Her iki tür mono da sert, iyi tamponlanmış sudan hoşlanırlar. PS ve UV kullanımı yetişkin balıkların sağlıklı tutulması konusunda çok işe yarar. Tuzluluktaki dalgalanmalar sağlıkları açısından faydalı olmakla birlikte su değişimleri sırasında balıkların streslenmemesi için çaba sarfedilmelidir.

İki tür de protein ağırlıklı beslenir ama diğer balıklara, çok küçük olmadıkça, saldırmazlar. Kabuklu ve yumuşakçaların eti uygundur. Çoğu balık pelet ve pul yeme de alışabilir. Bir miktar bitkisel gıda verilmesi iyi olur. Bitkilere zarar vermedikleri söylenebilir. Scatlar gibi oburca yem yeseler de aşırı yemlemeden kaçınılmalıdır.

 
Arguslar

Bir kaç yakından ilişkili argus ya da scat ismiyle ticareti yapılmaktadır. Scatophagus ve Selenotoca olmak üzere iki cinsi vardır. Tamamı büyük ve aktif omnivorlardır (hem otobur hem etobur), özellikle bitkisel gıdalara karşı büyük bir iştah gözlenmektedir. Bu balıkların oburluğu ilgili akvuarisler arasında iyi bilinir. Yeni yem alternatiflerine merakla yaklaşır, hızla alışırlar. Hatta archerların suya düşürdüğü böcekler de buna dahildir.


Scatlar, mono ve archerlarla aynı ısı ihtiyacına sahiptır 25-30C. Uyumlu karma akvaryum balığıdır ve monolar gibi sürekli aktiftir. Yetişkinleri geniş hacme ihtiyaç duyar. En az 120-150 cm boyunda, mümkün olduğu kadar geniş ve yüksek akvaryumlar oldukça uygundur. Sert, alkalin ve 1.010 yoğunluğu civarında bir ortam yetişkinler için gereklidir.

Scatophagus cinsi bütün Indo-Pasifik boyunca bulunur ve akvaryumcularda da en bol bulunan cinstir. Selenotoca daha lokal, Yeni Gine ve Avustralya ile sınırlı bir bölge’de bulunur.

Scatophagus argus

Alıntı: http://www.aquaportail.com/uploads/aquabdd/photos/poissons/eau_de_mer/scatophagus_argus.jpg

 

Scathoptagus argus farklı renk varyetelerinde bulunabilir ve bu varyetelerin gerçek bir alt tür olması ya da tür içi farklı bir renk varyetesi olması mümkündür. En sıklıkla bulunan varyete 30 cm boya ulaşabilir. Genç bireyler oldukça yuvarlak hatlara sahip farklı renk özellikleri gösterebilen, ancak genellikle benekli kahverengiden yeşile değişen aralıkta balıklardır. Ruby scat (yakut scat: Scatophagus argus atromaculatus ya da "Scatophagus rubifrons ") varyetesi vucut üzerinde özellikle sırtta kırmızı renkli lekelere sahiptir. Her iki balık bronzdan gümüşi kahverengiye değişen benekli ve onları diğerlerinden ayıran çıkıntılı, kamburi bir sırta sahip olurlar.

Scatophagus argus atromaculatus


Afrika scat’ı (Scatophagus tetracanthus) yavruyken vucudunu yukarıdan aşağıya kat eden şeritlere sahiptir. Erişkinlik formu diğer scatlarla aynıdır.

Scatophagus tetracanthus

 

Avustralya scatı ya da silver -gümüş- scat (Selenotoca cinsi) çoğu akvaryum meraklılarınca daha çekici akvaryum balıkları olarak değerlendirilirler. Aynı dış görünüşe sahip iki tür vardır. Selenotoca multifasciata ve Selenotoca papuensis. Bu iki tür diğer scatlar kadar fazla irileşmezler (20 cm boya gelebilirler). Yavrular ve erişkinler aynı görünümdedir. Gümüşi parlak beyaz bir zeminde koyu şerit ve benekleri vardır. Dorsal yüzgeç altın sarısı ve kırmızı beneklere sahiptir. Bu balıklar genellikle Scatophagus’lardan daha yüksek ücretlere pazarlanırlar ama bir sürü silver scat görsellikte herhangi bir reef balığına denktir. Dayanıklı bir türdür ve bakımı yukarıdaki diğer scat türlerinden daha zor değildir.

Selenotoca multifasciata

 

Her iki cinsin de (Scatophagus ve Selenotoca) bakımı kolaydır. Sürü halinde daha rahat ederler ve genellikle monolar ve archerlarla aynı ortamda tutulabilirler. Scatlar agresif türlerle tutulmamalıdır.

Beslenmesinde özellikle bitkisel ağırlıklı bir rejim izlenmelidir. Haşlanmış yapraklar (ıspanak, marul), hıyar, yumuşak su bitkileri, alg bazlı pulyemler düzenli olarak verilebilir. Hayvansal protein içeren yemler, kuru yemler ve derin dondurulmuş yemler de rahatlıkla verilebilir.


Bütün scatlar göz büyümesi olarak da tariflenebilecek “pop eye” rahatsızlığına yatkındır. Bu enfeksiyon ölümcül olmasa da çok can sıkıcıdır. Tedavisi zor ve zaman alıcıdır. Kaba muamele, balığı yakalarken kepçe ile itinasız işlem yapmak ve incitici akvaryum dekorları muhtemel nedenlerdir. Genel sağlık bakımı olarak Monodactylus’lardaki gibi suyun tuzluluk derecesini değiştirmek çok iyi karşılık bulur.

Bazı Selenotoca ve muhtemelen Scatophagus türleri zehirli sırt yüzgeçlerine sahiptir. Bu balıklarla ilgilenirken dikkatli olmak gerekir. Çoğu insan için bir risk sözkonusu olmasa da allerjik reaksiyon gösterebilecek kişilerde ciddi reaksiyonlar gelişebilir.


Acısu Mürenleri

Genellikle tatlısu müreni adıyla arada bir akvaryumcularda gördüğümüz balıklar ile birlikte dünyada tatlısu müreni adıyla anılan bir kaç tür daha mevcuttur. Bununla birlikte, zaman zaman, “tatlısu müreni, olmayan bir balık türüdür” gibi bir yorumla da karşılaşmak mümkündür. Bununla birlikte, “olmayan balık türü” gerçekten vardır ve oldukça farklı çeşitleri bulunabilir. Diğer bir söylemle, “tatlısu müreni” gerçek bir “tatlısu” balığı olmayıp, “tuzlusu”da da yaşayabilen, gerçek “acısu balıklarıdır”. Akvaryum ticaretinde, yurt dışında, bu kategoride dört türün görüldüğü söylenmekle birlikte Türkiye’de zaman zaman tek türü görülebilmektedir.

Acısu mürenlerinin çoğu, genellikle balıklarla beslenen Gymnothorax cinsindendir. Bu balıklar uzun ve hafifçe geriye doğru kavisli diş yapısıyla avını sıkıca kavrayabilir. Bazı Gymnothorax türleri görünüş olarak birbirine çok benzer ve yavru iken gri, kahverengi ve zeytuni renkli olabilirler.

Tatlısu müreni adıyla anılan Gymnothorax tile doğada asla tatlısuda bulunmaz. Tam anlamıyla bir “ACISU MÜRENİ”dir. Yaklaşık olarak 70 cm boya ulaşabilir ve genelikle Gymnothorax polyuranodon ve Echidna rhodochilus ile karıştırılır. Bunun nedeni muhtemelen aynı bölgeden (İndo-Batı Pasifik) toplanıyor olmalarıdır. Bu türün üzerinde, kahverenkli ya da gri renkli fon üzerine yayılmış küçük sarı, beyaz ya da altuni çiller vardır. Bu türün sırt yüzgeci yüksektir fakat diğer türlerden daha küçük bir kafa yapısına sahiptir.

 

Gymnothorax tile

 

Alıntı: http://www.vergari.com/acqua/sites/default/files/foto/Gymnothorax_tile_Florkemeier.jpg


Mürenler başlangıç aşamasındaki acısu meraklıları tarafından beslenmemesi gereken balıklardır. Oldukça müşkülpesent – titiz balılardır ve kolaylıkla yem kabul etmezler. Doğalarında canlı balıklar ya da kabuklularla beslenen bu balıkları, balık parçalarıyla beslenmeye alıştırmak mümkündür. Uzun bir cımbız kullanarak ya da bir organik ipe bağlayarak mürenin önünde gezindirmek yardımcı olabilir. Başlangıçta bu yönteme yanıt vermezlerse canlı yemler (kurtlar, gammarus, vb) denenmelidir.

Avcı yapılarından dolayı küçük balık türlerinin olduğu sistemler için uygun değildir. Akvaryumda keskin kenar köşe içeren taban malzemesi olmamalı ve bolca saklanma köşeleri bulunmalıdır. Dekoratif kütük ve kayaçlarla mağaralar oluşturulmalıdır. Bu türlerin hiç biri tatlısuda tutulmamalıdır. Eğer tank yeteri kadar hacimliyse birden fazla sayıda müren aynı tankta tutulabilir.

Acısu sistemlerinde ele alınabilecek diğer müren türleri;

- Gymnothorax funebris

- Echidna nebulosa

- Gymnothorax afer

- Gymnothorax polyuranodon

- Echidna rhodochilus

 

 

Pufferlar (Balon Balıkları)

Bu sıradışı ve henüz yeterince tanınmayan familyadan farklı türler yeni yeni memleket akvaryumcularında görünmeye başlandı. Hangi türlerin tatlı, acı ve tuzlusu türleri olduğu çok net olmakla birlikte, tanınmadıkları için uygun olmayan ortamlarda tutulabilmekte ve yüksek oranda kayıplar yaşanabilmektedir. Konumuzla ilgili acısu türleri şunlardır;

Colomesus psittacus

Tetraodon biocellatus

Tetraodon erythrotaenia

Tetraodon fluviatilis

Tetraodon nigroviridis

Tetraodon sabahensis

 

Tetraodon nigroviridis

Alıntı: Oğuz SAĞLAM (2006)

 

Puffer türleri ile ilgili kapsamlı bilgi ilerde özel bölüm olarak verilecektir.

 

 
Mudskipperlar (Çamur Zıpzıpları)

 

Çamur zıpzıpları burada bahsedilen türler arasında muhtemelen en az tanınanıdır.

 

Akvaryuma çok farklı bir duruş katan bu canlılara saplantı noktasında olan kişisel ilgim burada farklı bir yaklaşımla değerlendirme yapmama neden olmakta;

 

Akvaryumun yarısı dolu (ya da boş – iyimser ya da kötümserliğinize bağlı olarak). Bu da akvaryumun su içi dünyaya dönük değil de su ile karanın birleştiği sınıra dönük olarak oluşturulmasına neden oluyor. Alacakaranlıktan bir kesit. Kumsal çizgisi bölgesi. Kullanılması gereken kum da kumsal kumu, yani incecik bir kum, doğal renkli, kahve gri bir kumsal kumunun renginin ne kadar güzel olduğunu anlıyorsunuz. Dalgaların kıyıya attığı dallara benzer bir iki dal parçasını kumun üzerine ekleyince, görüntü çok daha güzelleşiyor. Biraz, sevgilinizle, eşinizle, çocuklarınızla uzun kumsal yürüyüşlerinde gözünüze çarpan doğal enstantaneler gibi akvaryum kareleri yakalanıyor. Hayal gücünüze ve el becerinize bağlı olarak yaptığınız, yüzeyi dalgalandıran, yükselip minyatür şelaleden aşağı süzülen ya da küçük çaplı bir fıskiye ile etrafa su fışkırtılan düzenek suyun senfonisini ve kumsalda oturan deniz kızlarının şarkılarını odanıza taşıyor.

 

Alıntı: Oğuz Sağlam (2007)

Kumlarla şekiller de oluşturuyorlar kumsal çocukları gibi. Siz de kumdan kaleler yapmışsınızdır. Yapmadıysanız yapın. Yaparken de evrende, yeryüzünün bütün kumsallarındaki kum taneciklerinin sayısı kadar yıldız olduğunu düşünerek yapın. Biraz sonra gelecek dalganın yıkacağını bilerek yapın. Mudskipperlar da öyle yapıyor. Aynı bazı balıkların (örneğin cichlidlerin) su içinde yaptığı ağızla kum taşıma, tümsek ve çukur oluşturma faaliyetini su dışında yapıyorlar. Yarı sulu belli bir kumul alanı derinleştirmek için kumu ağızlarına alıp belli bir atık depolama sahasına yığıyorlar. Minik minik kumdan kaleler yapıyorlar. Minik minik dalgalar, bu minik minik kaleleri, ufak ufak yıksada yapıyorlar.

Mudskipperlar, Türkiye’ye çok nadir de olsa getirtiliyor. Ben de bir şekilde gelen dört farklı türe, farklı zamanlarda hasbelkader kavuştum.

Suyu seven insanlar olarak çoğumuz kafamızı denize sokup balıklarla konuşmaya çalışıyoruz ya hani, mudskipperlarda işte aynı böyle sudan çıkıp bizimle konuşmaya çalışan balıklar gibi sanki. Ortak payda da, asgari müşterek de, kumsalda buluşmuşuz.


Bu türle ilgili kapsamlı bilgi ilerde özel bölüm olarak verilecektir.

 

Cichlidler - Chromid’ler

İki türü akvaryumlarda görülmektedir. Etroplus maculatus ve Etroplus suratensis . Bu balıklar Asya’da doğal olarak bulunan az sayıda cichlid türü örneklerindendir. Cichlidlerin denizde yaşayan atalarına oldukça benzeyen ilkel türler olarak anılırlar. Doğal olarak bulundukları bölgeler Hindistan ve Sri Lanka’nın haliçleri, nehir ağızları, deltalarıdır.

Orange chromide Etroplus maculatus küçük ve barışçıl bir balıktır. Akvaryum hayatına kolaylıkla uyum sağlar. Cinsiyet ayrımı oldukça güçtür. Kızgınlık döneminde doğal renk varyasyonlu erkeklerin dorsal ve anal yüzgeç kenarlarında ve vucut yanlarında siyah lekeler oluşur. Yapay olarak üretilmiş turuncu ve sarı renk varyasyonlarında bu görülmeyebilir.
Orange chromide’ler yaklaşık 8 cm boya ulaşırlar ve acısu (1.002 - 1.010) akvaryumlarında kolaylıkla beslenebilirler. Üretimleri diğer çoğu cichlidde olduğu gibi kolaydır.
Etroplus maculatus
Alıntı: http://www.elacuarista.com/atlas/images/Etroplus_rojo.jpg

Daha büyük bir tür olan gümüş ya da yeşil chromid Etroplus suratensis, akvaryumlarda 15 cm boya kadar gelebilir. Herbivor bir türdür. En az altı bireylik bir sürü halinde beslenmeli ve marul, hıyar ve diğer bitkisel besinlerle beslenebilir. Bunların yanında pul ve pelet yemle de beslenebilir. Yoğunluk olarak 1.005 – 1.010 aralığından hoşlanır. Tatlısuda sağlığını koruyamaz. Tuzlusuda nadiren görünse de belli bir periyot içinde rahatça tolore edebilir. Gene de tuzlusu sisteminde tutulmamalıdır.

Etroplus suratensis

Alıntı: http://www.yafish.com/

Özellikle turuncu üzerine kırmızı beneklerle bezeli orange chromidler, arada sırada ithal edilmekle birlikte, genellikle perakendeci akvaryumcular tarafından iyi tanınmadıkları ve ihtiyaçları bilinmediği için satış akvaryumlarında, tatlı su ortamında ve uygun olmayan satış hücrelerinde çok hızla rahatsızlanıp (beyaz benek, mantar, vs) yüksek kayıp verilebilmektedir.

Saygılarımla,
Oguz SAGLAM2009-09-16 13:00:22

Beğenenler: [T]194383,Oğuzhan_ÇEPNİ[/T]
Teşekkür Edenler: [T]194383,Oğuzhan_ÇEPNİ[/T]

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 26 Ağustos 2009 13:57

BAZI NADİR ACISU BALIK TÜRLERİ

Datnioides microlepis
 
Türkiye’de pek tanınmayan bir balık olan “Datnioides microlepis” acısu sistemlerinin iri avcı türlerinden biridir. Uzun süre önce, bir ithalat sortisi ile memlekete gelen bu türe sahip olma keyfini tatmış bir acısu tutkunu olarak yakın gelecekte yeniden bu güzel balığı yurdumuz akvaryumcularında bulmayı umut ediyorum.
 
Alıntı: http://www.hzpets.com/UploadFile/2006-7/200672122251755119.jpg
 
Her ne kadar doğal ortamı olarak bazı kaynaklar acısu bazıları tatlısu sistemlerini gösteriyorsa da, çoğunluk acısu sistemlerini işaret ediyor ve acısu sistemleri için ithal edilen türlerin çoğu gibi Güney Doğu Asya kökenlidir. Bir kaç varyetesi mevcuttur. Bulunduğu bölgeye bağlı olarak farklı bant sayısına, bant formuna, renk tonuna sahip olan balıklarla karşılaşmak mümkündür.  Doğada 45 cm boylanabilen bu balık, akvaryumda tutulduğu zaman diğer iri türler gibi, bakıldığı ortamın boyut ve diğer fiziksel koşullarına bağlı olarak bu boyutun çok daha altında kalacaktır.
 

Doğada küçük balıklar, omurgasızlar vb canlıları avlar. Ağız yapısı oldukça büyüktür ve ağzına sığacak boyuttaki canlıları çekinmeden avlayacaktır. Genellikle av beklerken sergilediği saklanma davranışı utangaçlıkla karıştırılabilir. Çok fazla gezinen ortalıkta dolaşan bir balık değildir. Av sınıfına girmeyen iri balık türlerine karşı ise oldukça uyumludur. Kendi türdaşlarına karşı ise agresif davranışlar sergileyebilir. Ortamından memnun değilse kararır ve sarı siyah net bantlı formunu göstermez.

İstediği fiziksel koşullar diğer iri acısu balıkları gibidir. Tutuldukları akvaryum en az 400 Lt olmalıdır ki bu hacim diğer iri acısu türleri (monolar, arguslar, vb) için de minimum kabul edilmelidir.

Balığın erişebildiği boyu görmek için:
Alıntı: http://i39.tinypic.com/2p6pv.jpg

 


Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 26 Ağustos 2009 15:10
Daha önce de bahsettiğim gibi “ ACISU ORTAMLARI” = “İLGİNÇ/SIRADIŞI/GARİP ORTAMLAR/CANLILAR”. Sıradaki balık hemen hepimizin balıkçı tezgahlarından ya da diğer kaynaklardan bildiği dil balığı ya da daha doğrusu pisi balığı...

 

Dere Pisisi

Henüz fırsatını bulamamış olmakla birlikte ilk fırsatta acısu sisteminde değerlendirmek istediğim bir tür pisi balıkları. Her ne kadar bu güne dek pek memleketimizin akvaryum forumlarında/ortamlarında tartışılmamış olsa da adı İngilizce’de “Freshwater flounder” olarak geçen bu balıkları yurt dışında besleyen meraklılar var. Adının “tatlısu pisisi” ya da memleketimizdeki adıyla “dere pisisi” olmasına rağmen bu tür tam anlamıyla bir acısu türüdür.

 
Diğer türdaşları gibi doğuşta normal bir balık formundayken zamanla sol gözü vücudunun sağ tarafına göç eder, sağ tarafı beyazlaşarak karın halini alır. Kendini zemine gömerek ya da sırt kısmına dipteki mumdan atarak düşmanların gözünden uzak durmaya çalışır. Aynı zamanda zeminin rengini de kısmen taklit edebilme yeteneğine sahiptir.
 
Kelebek vatozların ve diğer emici ağızlı baıkların yaptığı gibi camlara vakumla tutunabilir. Her ne kadar bu görüntüsü alg yiyici balıklara benzese de canlı yemle beslenir.
 

Doğada çamurlu zeminlerin üzerinde yaşasa da akvaryumlarda ince deniz kumlu tabanlar bu balıklar için çok daha uygun ve sürdürülebilir olacaktır.

 
Pisiler nehirlerin denizlere açılan ağızlarında yumurtlar ve larvalar yumurtadan çıkınca nehir yukarı tatlısu boyunca ilerler. 4-5 cm boylarına erişmiş yavru haline geldiklerinde akvaryum sektöründe dağıtım yapılmak üzere tatlısu ortamındayken yakalanırlar. Bu boyda sularını tuzlandırmaya başlamak, ve balıklar büyüdükçe suyun tuzluluğunu artırmak esastır.
 

Pisiler küçük ve hareket eden “şey”leri yerler; canlı yem olarak başlangıçta küçük solucan, kurt ve kurtçuklar, tubifeks vb yemler kolayca kabul edilir. Büyüdükçe canlı gammarus (ki Karadeniz kıyılarında kolayca bulunabilen noktalar olduğu bilinmekte) ve daha sonraları teke vb yemlerle beslenmeleri mümkündür. Uygun boyda dondurulmuş canlı yemlere alıştırmak büyük kolaylık sağlayacaktır. Diğer balıkların bulunduğu akvaryumlarda pisiler için gece de yemleme yapılması uygun olur.

 
Su sıcaklığı için endişe edilmesine gerek yoktur. Sıcaklığın akvaryumdaki diğer balıklar için uygun aralıkta tutulması yeterlidir (bu mesajın hazırlanmasında http://aqualandpetsplus.com/Oddball,%20Flounder.htm sitesinden faydalanılmıştır. Fotoğraflar da aynı siteden alıntıdır).
 

Hakkında bazı yerli kaynaklarda da ilginç bilgiler bulmak mümkün (*).

Pleurochectidae familyasından olan dere pisisinin bilimsel adı Platichthysflesus’tur. Denizde yaşamasına rağmen zaman zaman tatlısulara da girdiği için ülkemizde “dere pisisi” diye adlandınlmıştır.

Kuzey Denizi'nde yaşayan bu balıklara Karadeniz ve Azak Denizlerinde, limanlarında ve nehirlerin ağızlarında, Kerç Boğazı, Istanbul Boğazı ve Marmara’da rastlanır. Az hareketli, dipte yaşayan bir balık olan dere pisisi havaların soğumasını müteakip, üreme devrinden sonra sahillerden denizin çok derin yerlerine çekilir. Bazen tatlısu ile karışık olan yerlerde, hatta tatlısularda rastlanır. Yosunlu diplerde bulunmaz. Dere pisisi üst tarafından yassı, alt tarafından düz bir gövdeye sahiptir. Ustten bakıldığında gövdesi tamamen elips şeklinde ve bombelidir. Alt kısmı düz olduğu için iyice dibe yerleşebilir ve kendisini kuma gömebilir. Sırt yüzgeci kafasından kuyruğuna, anüs yüzgeci ise anüsten kuyruk yüzgecine kavuşmadan gövdesini çevreler. Kuyruk yüzgeci gelişmiştir. Bu yüzgeçlerin ışınları yumuşak olup batıcı değildir. Göğüs ve karın yüzgeçleri küçüktür. Ortalama boyları 25 cm., azami boyları ise 40 cm. dir. Gövdenin görünen tarafı kirli yeşil renkte olup, yıldız şeklinde esmer renkli ve açık bir şerit ile çerçevelenmiştir. Gövde rengi bazen esmerdir. Gövdenin alt kısmı (kör tarafı) kirli beyazdır. Bulunduğu bölgeye göre rengini değiştirir. Yanal çizgi kafasının yakınında ve göğüs yüzgeçlerinin üzerinde aşağı doğru hafif bir eğim yaparak kuyruk yüzgecine kadar uzanır. Ağzı gövdesine göre küçük ve yukarı doğru kalkık olup, çenelerindeki hafif batıcı dişler bir sıra teşkil ederler. Gözleri iri olup, kafasının ön tarafına yerleşmiştir.

Dere pisisi, dipte hareketsiz yaşayan bir balıktır. Yer değiştirmek istediğinde yüzgeçlerinin yardımıyla gömüldüğü kumdan fırlayıp 30-40 cm. yükselir ve planör gibi süzülerek kısa mesafeler kateder. Bu balıklar tahmini yirmi yıllık bir ömre sahiptirler. Üçüncü yıllarının sonunda nesil yetiştirirler. Dişilerin büyümesi genellikle erkeklerden fazladır. Şubattan eylül sonuna kadar olan süre içinde kendilerine uygun bir zamanda aralıklı olarak yumurtlarlar. Ortalama yumurta sayısı 800.000’dir. Karnivor olan bu balıkların başlıca besinleri dipte veya dibe yakın yaşayan küçük balıklar, yumuşakçalar ve küçük kabuklulardır. Eti diğer pisi balıkları kadar lezzetli olmayan dere pisisi, fanyalı ağlar ve dip paraketasıyla avlanır. Tesadüfen oltaya gelebilir.”

(*) http://ww.baliksevdasi.com/balik/baliklar-ve-balik-cesitleri/288-dere-pisisi-pleuronectifonnes/ adresinden alınmıştır.

Bu ilginç acısu türünü inceledikten sonra ve mesajı bitirmeden önce; Karadeniz’in tuzluluğundan yola çıkarak aslında Karadeniz’in bir acısu ortamı olduğunun da altını çizmek doğru olacaktır.

Zaman geçtikçe daha çekici hale gelecek olan ve gerçekten hobide önemli bir teknik ve ahlaki birikim isteyen bu zorlayıcı sistemler, önemli miktarda akvaryum tutkununu kendine bağlayacak ve zamanla çok özel sistemlerle kendisini kabul ettirecektir.

 

Bir kaç önemli acısu canlısı daha tanıtalım;

 

Terapon jarbua

 

Bu balık Teraponidae familyasının tipik üyesidir. Yaygın olarak ticareti yapılan bir tür olmamakla birlikte son zamanlarda yurtdışı akvaryumcularda boy göstermeye başlamış (aynı zamanda buna değecek) bir türdür.

Hepçil (hem bitkisel ve hayvansal besin kaynaklarını değerlendiren) balıklardır. Temel besinleri arasında algler olduğu gibi küçük kabuklular, kurtlar, yavru balıklar da bulunmaktadır. Yetişkinleri sürüler oluşturan “sürü balıkları” olsa da gençken birbirine karşı saldırgan tavır gösteren bölgeci balıklar olabilirler. Haliçlerde bolca görülmekle birlikte nehir yukarı tamamen tatlısu ortamlarına kadar çıktıkları gözlenmiştir. Aynı zamanda denizlerde de karşılaşılan bir türdür.

 
 
Doğal ortamda ağır yüzüşlü iri balıkların pullarıyla beslenme eğiliminde oldukları için parazitel bir tür olarak da değerlendirilebilir. Yeterli beslendikleri akvaryum ortamlarında böyle bir davranış biçimi gözlenmemiştir. Bu balığın İngilizce adı nişangâh balığıdır. Üstten bakılınca hedef tahtasına benzediği için;
 
 

Arguslarla ve monolarla aynı akvaryum ortamında uyumlu olarak tutulabilir. Çok hareketli bir tür olduğu için geniş akvaryumlara ihtiyaç duyar. Akvaryumlarda 10-15 cm boya kadar gelişebilseler de doğal ortanmlarında bu boyun iki misli boylandıkları görülür. Çok fazla yeme ihtiyaç duyarlar. Dolayısı ile iyi bir filtrasyon şarttır.

 

 
Notesthes robusta

 

Avustralya menşeili bir balıktır. Zehirli sırt yüzgeci ışınlarına sahip olduğu için can yakıcı olabilir. Tatlı, acı ve tuzlusu ortamlarında gözlenebilen tipik bir acısu balığıdır. Ortalama 1,010 yoğunlukta sağlıklı olarak yaşar. Acısu akvaryumlarının iskorpiti yakıştırmasını müsaadenizle yapmak isterim. 30 cm’ye kadar boylanabilen bu tehlikeli balık gündüzleri gizlenir ve geceleri aktiftir. Dolayısı ile çok özel akvaryumlar dışında akvaryum konseptine çok uygun bir tür olmadığı söylenebilir.

 
 

İri türlerle birlikte tutulması gereken bu tür, kurtlar, kabuklular ve küçük balıklar gibi canlı yemlerle beslenmesine rağmen bir iplik vasıtası ile burnunun dibinde sallandırılan karides, yürek, balık vb. yemlerle bu tarz cansız yemlerle beslenmeye alıştırılabilir. 

 

Bu predatör balık için, hareketsiz ve dipte yatan bir tür olmasından dolayı çok büyük alana ve derinliğe sahip akvaryuma ihtiyaç yoktur. Konforla konumlanması için yumuşak ince malzemeli bir dip, loş bir ortam ve iyi bir filtrasyon gerekir.

 

Deniz Atları ve Deniz İğneleri

 

Ne yazık ki ticareti yapılan hiç bir acısu deniz atı türü yoktur. Üstüne üstlük dünyada ticareti yapılan tuzlusu deniz atı türlerinin önemli bir bölümünün tehlike altında olmasına ve akvaryumlar için önerilmemesine rağmen Türk olmanın verdiği avantajla acısu denizatlarını, bu güzel/zarif canlıları usta akvaryumlar için özellikle öneriyorum. Bunu önerdiğim için bana lütfen “çevresel terörist” damgası vurmayın çünkü, yeryüzünde en hızla kirlenen ortamların başında gelen KARADENİZ’in bu zarif canlıları belki bir iki usta meraklının elinde değerlenirse gelecekleri kurtulur. Ayrıca, bütün akvaryum tutkunları içinde acısu meraklılarının en küçük azınlık olduğu da dikkate alınırsa ortada bir tehdit olmadığı da anlaşılacaktır.

 
Alıntı: Değerli Üstad Erdal CANDAN'ın kolleksiyonundan.
 
Karadeniz kıyılarının deniz atlarının neden acısu türü olduğuna gelince; bir acısu tutkunu olarak her ortamda söylediğim gibi KARADENİZ aslen bir acısu ortamı olarak değerlendirilmelidir. Zira yoğunluğu ortalama okyanus/deniz yoğunluğunun yarısı kadardır. Dolayısı ile Karadeniz kıyılarında yaşayan deniz atları ve deniz iğneleri, usta hobiciler tarafından acısu akvaryumlarında değerlendirilebilir.

 

Bu canlıların bakımı için çok iyi tasarlanmış, oturmuş bir akvaryum gerekir. Ayrıca akvaryumlarda rahatsız edici iri türlerin olmaması, yalnız küçük ve zararsız türlerin olması da önemli bir ayrıntıdır. Böylesi sakin ve düzgün bir ortamda uzun süre sağlıkla beslenebileceğini ve hatta üretilebileceğini tahmin ediyorum.

 

Akvaryumlarında bolca canlıyem bulunması gerekir. Karadeniz kıyılarında bolca bulunabilecek acısu gammarusları, artemia, vb yemler kullanılmalıdır. Değerli Üstad Sn. Erdal Candan'ın bir zamanlar Karadenizin Deniz Atını başarı ile beslediği, bu amaçla da Karadeniz gammaruslarını başarı ile ürettiği ve kullandığı bilinmektedir.

  

Deniz İğnelerine gelince, bu canlılar deniz atları ile akrabadır ve aynı zerafet, duyarlılık ve narinliğe sahiptir. Yukarıda sayılan özelliklerin tamamı bu canlılar için de geçerlidir. Utangaç ve ağır canlılar olduğu için yemlenirken diğer akvaryum canlıları ile rekabet edemez.

 

1,002-1,005 yoğunluğunda yaşayan türleri (Syngnathus pulchellus ya da Enneacampus ansorgii olarak da bilinir – Afrika Tatlısu İğnesi) olduğu gibi tam tuzlusu ortamlarında yaşayan türleri de vardır. Microphis brachyurus aculeatus (ya da Microphis smithi olarak da bilinir) ise tatlısu ve acısu ortamlarında olduğu gibi tuzlusu ortamlarında da görülmektedir.

 
 
Deniz atlarından daha rahat bakımı vardır zira canlı olmayan derin dondurulmuş pire gibi yemleri almaya daha isteklidir. Denizatları gibi Deniz İğnelerinin de vücutları plaklarla kaplı olduğu için açlık çeken ve/veya iyi beslenememiş İğneler görünüşten anlaşılmaz. Akvaryumlarda tek tutulmamalıdırlar. Ortamları uygun olduğu zaman kolaylıkla üreyebildikleri gözlenmiştir. Denizatlarında olduğu gibi yavruları erkekler karınlarında taşır.
 
Yakınımızda olan acısu değerlerinden bihaber sayılmaz mıyız?
 
Saygılarımla,
 
Not: Yeni türlerle ilgili çalışmayı yaparken kısmen  http://homepage.mac.com/nmonks/Projects/brackishfaq.html sitesinden faydalanılmıştır.
Oguz SAGLAM2009-11-03 10:57:46

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 01 Eylül 2009 17:58
Bu yazıyı 2005 yılında bir seminer sunumu için hazırlamış ve daha sonra bir puffer e-kitapçığı haline getirebilmek için biraz detaylandırmıştım. Ancak bu şekilde bir değerlendirmeye fırsat bulamadım. Kısmet bu sayfaya imiş.
 
 
PUFFERLAR
 
Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM
 
Puffer familyası, tatlı, acı, tuzlu sularda yaşayan ve dış görünüş olarak birbirlerinden çok farklı boyut ve biçimde balık türlerden oluşur. Ancak bu familya diğerlerine göre oldukça küçüktür. Çoğu balık bilimci, pufferların bütün hayvanlar alemi içine yaklaşık 150 türle temsil edildiğini düşünmektedir. Cichlidler tatlısularda 1000den çok türle temsil edilir. Mercanların tuzlu sularda onbinlerce türü bulunmaktadır. Pufferlar ise her türlü sularda yaşamakla birlikte yalnız 150 türle mevcuttur.

 

Pufferların Farklı Özellikleri

 
Balıkları genel olarak tanıyan ve bir puffera ilk kez dikkatle bakan bir çift göz; o güne kadar gördüğü diğer balıklardan oldukça farklı bir canlıyla karşı karşıya olduğunu hemen algılar. Bazı arıların çiçekler üzerinde havada asılı kaldığı gibi akvaryumun iç hacminde belli bir noktada asılıymış gibi durabilirler ve görünümleri de bir bilye ile arının birleşimine benzer. Bir pufferın hangi anatomik parçasını ele alırsanız alın mutlaka özgün, değişik bir özellik bulunacaktır.

 

1) Şişebilme Yeteneği:

 
Puffer ismi, bu balıklara özgü bir yetenek olan vücutlarını şişirebilme yeteneğinden dolayı bu balıklara verilmiştir.

 

Normal durum ve konumda bir puffera bakarken çok kısa sürede görünen hacminin üç misli şişebilmesi, görmeden kolay inanılacak bir olgu değildir. Şişme yeteneği bir savunma mekanizması olarak gelişmiştir ve bu da hızla yapılmak zorundadır. Balık şişerken neredeyse tam bir küre şeklini alıncaya kadar içine su çeker. Saldırgan, ya bu hareketle ürker ve burnunun dibinde aniden büyüyen canlıdan sakınır, ya da ağzına sığmasından ümidi keserek yoluna devam eder. Bu arada dikenli türlerde dikenlerin şiştikçe vücuda dik konuma gelerek savunmaya yaptığı katkıyı vurgulamak gerekir.

 
Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM
 
Bu balıkların bir diğer ingilizce adı da blowfishdir ve üfüren balık anlamına gelir. Bu da bir bakıma şişebilme özelliğinin, tersine kullanılma ile edindikleri bir avantajdır. Aktif avcı olan ve av ararken zemindeki kumun üzerine üfleyerek gizlenmiş avları arayan türler vardır. Su üflemek ya da püskürtmek, akvaryumda beslenen pufferlarda da gözlenebilir. Zemine su üfleyen pufferların bir kısmı su yüzeyinde de su püskürtebilir. Bu davranış, özellikle sahibi ile oldukça iyi ilişki kurmuş tuzlusu türlerinde daha çok görülür. Yem konusunda biraz ihmal edildiğinde, ya da farklı nedenlerle ilgi çekmek istediğinde akvaryuma yakın konumdaki sahibinin yüzüne tuzlusu fışkırtabilir.

 

2) Pulsuz ve dikenli yapı:

 
Önemli özelliklerinin başında pulsuz olmaları ve çoğu türün belirli ya da belirsiz dikenleri olması gelir. Pufferlar savunma nedeniyle kendilerini şişirebilirler ve dikenler şiştikleri zaman vücuda dik konum kazanır. Bu, genellikle bir düşmanla, bir predatörle karşılaştıklarında gözlenir.
 
Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM

 

3) Puffer mide yapısı:

 
Pufferlar ilginç bir grup kas geliştirerek mideye su çekebilme yeteneği kazanmışlardır. “Puffer midesi” de bu gelişmeye paralel olarak şekillenmiş bir mucizedir. Dünyadaki diğer hiç bir canlının midesine benzemez. Bu organ orijinal hacminin bin katında fazla bir hacme kadar şişebilir. Puffer midesi bir etek gibi büzgülerden oluşur. Midenin büzgülü yapısı, şaşırtıcı miktarda doku ve yüzey alanını bünyesinde bulundurmasına olanak sağlar. Burada bahsedilen büzgülerin mikroskopik ölçekte ve eşsiz-ciddi bir kapasitede olduğunun altını çizmek yerinde olacaktır.

 

4) Puffer derisi:

 
“Puffer vücudunun” olağanüstü genleşme özelliğinden dolayı “balık şişince vücudun diğer bölümlerinde neler olduğu” konusu da ilgi çekicidir. Daha önce bahsedildiği gibi puffer derisi pulsuzdur ve tek kat değil iki kattan oluşur. Şiştikleri zaman normal hallerinden 1,5 – 2 kat fazla alana yayılan derilerinin esnek olmak zorunluluğunun yanında yeterince de sağlam olması gereklidir. Çünkü balık şiştiği zaman sert bir top halini almalıdır ki karşısındaki avcı onu kolaylıkla alt edemesin. Haliyle, aynı puffer midesinde olduğu gibi alt deri de büzgülü bir yapıdadır. Balık şişince gerilir ve balığa sertlik verir. Sönünce büzgü büzgü haline geri döner. Eğer pufferlar ikinci kat süper esnek derilerini geliştirerek pürüzsüz bir dış deri oluşturmasaydı büzgülü alt derinin üzerinde suyun oluşturacağı sürtünme nedeni ile yüzmek oldukça güç olabilir ve dış parazitlere açık kıvrımlı büzgülü dış yüzeyleri pufferlara çok ciddi sıkıntılar yaratabilirdi.
 
Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM

 

5) Puffer solungaç ve burnu:

 
Pufferların solungaçları diğer balıklarda olduğu gibi değildir. Yaygın yapı olan yanak ardında bulunan yarık biçiminden farklı olarak göğüs yüzgeçlerinin yanındaki burun delikleri gibi durur. Bunun temel nedeni sert kabuklu canlıları yiyebilmesi için, güçlü dişlerle birlikte çalışan çok gelişkin çene kaslarına sahip olmasıdır. Bu diş ve kasların gelişimi koku alma sistemi için bulunması gereken hacmi de oldukça küçültmüştür. Bu nedenle de çoğu tatlısu ve acısu puffer türünün burun deliği açılımında koku püskülü bulunur. Bu şekilde içeride kaybedilen koku hacminin olumsuzlukları, dış bölgede yüzey alanı artmış koku hücreleriyle giderilmiştir.

 

6) Puffer dişleri:

 
Bütün puffer türleri yırtıcıdır. Bu diş yapısından da kolayca anlaşılabilir. Pufferların tür ismi olan tetraodon bilindiği gibi dört diş anlamına gelir. İki altta ve iki üstte olmak üzere gelişmiş dört kemiksi plaka diş oldukça keskin ve güçlüdür. Böylelikle avlarının sert kabukları yada kemikleri kolayca kırılabilmektedir. Dişler sürekli büyür. Doğada sürekli avlanan pufferların aşınan dişleri böyle bir özellik geliştirmiştir. Ancak bu durum akvaryumlarda biraz sıkıntı yaratmaktadır. Sürekli sert kabuklu doğal yiyecekleri bulma zorluğu ve zeki pufferların farklı yemlere kolay adapte olabilme yeteneği dişlerin zamanla normalden uzun hale gelmesine neden olabilir. Bu durumda dişlerin tırnak makası gibi bir aletle kesilmesi ya da törpülenmesi zorunluluğu ortaya çıkar. Aksi halde yeterince beslenemeyen pufferlar zayıflayarak ölebilirler.
 

Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM

 

7) Yüzgeç yapısı ve yüzme:

 
Pufferların yüzme biçimi, arıların uçuşuna benzer ve bu onların sevimli görünmelerinin temel nedenlerinden biridir. Belli bir noktada asılı kalabilmeleri, vücutları sabitken ya da hafif vücut hareketleriyle birlikte aşağı-yukarı, sağa-sola, ileriye-geriye hareket edebilme yeteneği yüzüşlerinin izlenmesini oldukça eğlenceli hale getirir. Görebildiğimiz çoğu balıktan farklı olarak pufferlar karın yüzgeçlerini geçmişte bırakmıştır.

 

Balıkların geneli suyun içinde hareket ederken asıl hareketi kuyruk yüzgecinin sağ-sol hareketiyle sağlar. Pufferlarda asıl hareket göğüs yüzgeci ile sağlanır. Bu yüzgeçlere sırt ve anal yüzgeçler de yardım eder. Bu iki tek yüzgeç diğer balıklarda çalışmadığı kadar iyi ve kontrollü çalışır. Kuyruk yüzgecinin asıl görevi dümen görevi görmektir. Ancak sürat gerektiği zaman, ani saldırı ya da hızla kaçmak amacıyla diğer balıklar gibi kuyruk yüzgeçlerini de kullabilirler.

 

8) Puffer Gözleri:

 
Pufferların gözleri diğer balık türlerinden farklı olarak birbirinden bağımsız hareket eder ve her yönü sürekli incelerler. Yiyecek birşey görünce iki gözü de hedefe kitlenir. Bu binoküler görüş (iki gözle birden görme) puffera hedefi yakalama yeteneği vermesinin yanısıra kendine has bir görünüm ve kişilik de kazandırır. Başın ön kısmına konumlanmış bir çift göz, hafif gagalı ağız yapısı ve solungaç yarığı olmayan düz ve geniş gerdan pufferların yüzüne insansı bir hava katar.
 
Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM

 

Pufferların korneasının üzerinde genellikle mavi-yeşil, yeşil-sarı renkli yanardöner bir tabaka vardır ve ışık şiddetine bağlı olarak belirginliği artar ya da azalır. Bu yapının tam olarak neye yaradığı konusunda henüz fikirbirliğine varılmamış olsa da ışık şiddetinin kontrolüne yarıyor olması ihtimali yüksektir. Kişisel olarak farkettiğim kadarıyla, bu tabaka zemine kendini gömerek av bekleyen türlerde açıkta kalan gözlerin zemin rengine bürünmesiyle kamuflajına da önemli katkı sağlanmaktadır.

 

9) Saldırganlık:

 
Pufferlar yüzgeç tırtıklayıcı balıklardır. Aynı ortamdaki balıkların yüzgeçlerine saldırır ve iri ısırıklar alabilirler. Bunun olası nedeni doğada da sürü oluşturmayan ve tenhalığı tercih eden puferların, aynı bölgeye gelen türdaşlarını bölgeden uzaklaştırmak olabilir. Yüzgeçleri zedelenen puffer ya da diğer olası rakip türlerin yüzmesi ya da hayatta kalma şansı ciddi anlamda zarar görür. Kavgayı kazanan puffer bölgesini ve yalnızlığını korumuş olarak etrafta dolaşır.

 

10) Ömür:

 
Pufferlar hakkında söylenmesi gereken önemli bir özellik de oldukça uzun ömürlü olmalarıdır. Akvaryumlarda rahatlıkla 10 yıl yaşayabilir. Küçük acısu türlerinin 18 yıla kadar beslendiği durumlar gözlenmiştir. Daha iri deniz pufferları yirmilerini rahatlıkla görebilir.

 

11) Zehirlilik:

 
Eğer pufferlarla ilgili yazılar araştırılırsa muhtemelen bir zehir bahsi ile de karşılaşılacaktır. Bazı pufferseverler bu balıklarla uğraşırken balıkla doğrudan temastan kaçınmak için eldiven kullansalar da bunun gerekliliği tartışmalıdır. Pufferlar sokmazlar, zehirli iğneleri ya da dişleri yoktur. Zarar görmenin tek yolu pufferları yemekten geçer. Bu güne kadar herhangi bir kaynakta, kayda geçmiş bir insan zehirlenmesi ya da aynı evde beslenen kuş, kedi, köpek gibi pet zehirlenmesi konusunda bilgiye rastlamadım.
 
Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM
 

Pufferlarda bulunan zehirin adı “Tetraodontin”dir. Bu zehir adını bir çok canlıda bulunmasına rağmen pufferlardan alır. Bazı semender türleri, harlequin kurbağaları gibi bazı Orta Amerika kurbağa türleri derilerinde bu zehiri taşır. Bu canlıların yenilmesi yutulması durumunda zehirlenme tehlikesi vardır. Mavi halkalı ahtapot da aynı zehiri taşır ve amacına dönük olarak ısırıkla bu nörotoksini kurbanına aktarır ve zehir kısa sürede kurbanın sinir sistemini felç eder.

 

Tetraodontin ile ilgili ilginç birkaç noktayı belirtmekte yarar var. Bu zehir Haiti’de bulunan ve ayinlerde kullanılan Voodoo Zombi Tozunun ana bileşenidir. Aynı zamanda Japonya’da yıllık ortalama 150 kişinin ölümünden de sorumludur. Bunun nedeni geleneksel bir Japon yemeği olan çiğ “fugu” pufferı etidir ve insanlar ölüm riskine rağmen bu balığı yerler. Bu konu söylenilenlere bakılırsa, fugu eti, yiyenlere eşsiz bir mutluluk hissi vermekte ve yiyenlerin vücutlarında ürpertici bir duyarlılık hissi oluşmaktadır. Bunun açıklaması muhtemelen vücuda alınan oldukça düşük dozda nörotoksinin vücudu ve sinir sistemini etkiliyor olmasıdır.

 

12) Tuz hücreleri:

 
Türkiye’de ve dünyada yaygın olarak beslenilen puffer türlerinin çoğunlukla acısu pufferları olması göz önüne alındığında, acısu balıklarının genelini ilgilendiren bir özelliğe değinmek zorunludur. Genel olarak acısu balıklarının ozmotik basınç düzenleme metabolizmaları karışıktır. Basitleştirilerek şöyle anlatılabilir: Tuzlusu balıkları düzenli olarak ozmos yolu ile su kaybederler. Bu kaybı yerine koymak için büyük miktarda su yutarlar. Sindirim sisteminde deniz suyundaki tuzlar emilir ve fazla tuz solungaç epitelyumundaki “tuz hücreleri” denilebilecek özel hücreler yardımıyla vucuttan atılır. Bu mekanizmayı tuzlusuda bakılan mangroveların yapraklarından tuz atmalarına kısmen benzetebiliriz.
 
Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM

 

Tatlısu balıkları ise pratikte hiç su içmezler. Solungaçlarında “tuz hücreleri” yerine bulunan “mukus filamentleri” yoluyla dış ortamdan su ve tuz emer. Suyun ve tuzun fazlası böbrekler yoluyla vucuttan atılır.

 

Acısu balıklarında durum tuzlusu balıkları gibidir, fakat ne zaman tatlı suya geçerlerse o zaman su içmeyi bırakırlar, “solungaç epitelyumundaki tuz hücreleri” yavaşça dejenere olur ve bir anlamda tatlısu balıklarındaki “mukus filamentleri” oluşur.

 

Bu özelliklerden dolayı pufferları ani ve sert şekilde tatlısudan acısuya ya da acısudan tatlısuya almamak gerekir. Gerekli hücre transformasyonunun sağlanması için su yoğunluğunun belirli bir zaman aralığına dağılmış olarak yapılması gerekir. Haftada 0.02 artacak ya da azalacak şekilde yapmak oldukça uygundur ve bu oranlarda akvaryumun filtrasyon bakterisi dönüşümü de sağlanabilir. Eğer akvaryum sistem olarak geçiş yapmayacaksa balıklar 2-3 günde bir ve her seferinde 0,02 oranında değişim yapılarak koşullandırılabilir.

 

Karantina

 

Akvaryum tutkunlarının evlerinde bir adet karantina tankının bulunması konusunda hemen herkes hemfikirdir. Bunun sağlıklı bir tank için gerekliliği açıktır. Pufferlar da karantina tankına ihtiyaç gösterir. Pufferların kalabalık ve kaba biçimde paketlerde nakledilmesi doğru değildir. Ama ne yazık ki hemen hemen bütün puffer sevkiyatları küçük torbalarda ve fazla sayıda balığın uzun yollar katetmesiyle gerçekleştirilir. Bu alışılmış nakliye yöntemi, bölgeci bir yapıya sahip ve güçlü çene keskin dişlerle donanmış pufferlara uygulandığında öldürücü olabilmektedir. Yolculuk sonunda büyük kısmı ciddi ısırık yaraları alabilirler. Yaralanmalara karşı oldukça dayanıklı ve çok hızla iyileşebilen bünyeleri olsa da, yolculuğunu henüz tamamlamış ve ciddi yaralar taşıyan pufferları, hasta pufferları, iştahsız ve meraksız pufferları satın almamak gerekir. Bünyeleri hızlı iyileşebilse ve en iyi ilaçlar ve kürler uygulansa bile stres etkisinde bir puffer yaşama küsebilir ve balık ölmek istediği için ölebilir.

 

Karantina tankının bir diğer önemli faydası, iç parazitlere sıkça maruz kalan pufferları kontrol ve gözlem altında tutmaktır. Nematodlar (iplik kurtları) ya da sindirim sistemindeki diğer parazitler pufferların doğal beslenme yöntemlerinden kaynaklanan nedenlerle fazla görülür. Doğada yaşayan kabuklular ve salyangozlar, iç ve dış parazitler taşıyabilirler. Deri yoluyla vücuda girebilen parazitlere karşı savunmasız durumdadırlar. Bu asalakların çoğu deri altında da olsa gözle görülebilir kabartılar şişler oluştururlar. Nematodlar yani iplik kurtları düzensiz şişliklere ve kavisli çıkıntılara neden olur. Aslen bu durumdaki çoğu balık tedavi edilemez. Bu balıkları karantina tankında tutmanın asıl amacı parazitin ana tanka yayılmasının önüne geçmektir.

 

Pufferları karantina akvaryumunda tutmak hastalıkların ve rahatsızlıkların yayılmasını önlemenin yanı sıra pufferın kişiliğini öğrenmek, beslenme tercihlerini belirlemek için de iyi bir şanstır.

 

Puffer Alırken ve Ortama Alıştırırken Nelere Dikkat Edilmeli

 
Bir pufferın sağlıklı olup olmadığını anlamak çok zor olmamakla birlikte çok kolay da değildir ve aldanmak mümkündür. Pufferların görüntüsü balığın o anki durumuna bağlı olarak  değişir. Sabit bir renk armonisinden söz etmek doğru değildir. Çoğu puffer dinlenme halindeyken daha mat ve soluk görünür. Desenler kaybolur ve renk normal vurgulu halinden sapar. Aynı renk özellikleri balık rahatsızken ya da stres altındayken de gözlenebilir. Kuyruk yüzgecinin konumu da ipuçları taşıyabilir. Sağlıklı bir pufferın kuyruk yüzgeci arkasındadır ve açıktır. Hasta ya da stres etkisinde bir puffer kuyruk yüzgecini yanına kıvırır. Bu davranış uyku durumunda ya da daha agresif balıklarla bir aradayken de gözlenebilir. Bu davranış, korkmuş bir köpeğin kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırmasına benzetilebilir.

 
Hastalık ve Sağlık
 
Sağlıklı bireylerle başlanırsa çoğu puffer türü oldukça dayanıklıdır. Pufferı yeni yuvasına taşırken çeşitli nedenlerle dikkatli olmak gerekir. Eğer bir balık stres etkisindeyse ya da akvaryumcuda uygun bakım görememişse zehirli mukus salgısının bir kısmını dökebilir ve böylece salgı suya karışır. Bu salgı karantina tankına ya da ana tanka girerse popülasyonun ya bir kısmını ya da tamamını öldürebilir. Bu nedenle önleyici uygulamalara ihtiyaç duyulur. Pufferlar konusunda önemli bir kural “akvaryumcudan eve kadar balığın içinde taşındığı suyun akvaryuma karıştırılmamasıdır”. Suya alıştırma evresinde torbadaki suya akvaryumdan su katılmalı, torbadaki fazla su atılmalı ve bu uygulama yarım saatte 3-4 kez tekrarlanmalıdır. Böylece torbanın içinde akvaryumcudan gelmiş suyun büyük çoğunluğu akvaryuma karıştırılmadan atılmış ve suda bulunabilecek zehir konsantrasyonu oldukça seyreltik ve zararsız hale getirmiş olacaktır. Bu şekilde puffer yeni tank suyuna, belirli bir süreye yayılı bir şekilde de alıştırılmış olacaktır. Suyu zehirden arındırılmış puffer akvaryuma suyuyla birlikte boşaltılabilir.

 

Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM

 

Bu işlemler sırasında kesinlikle kepçe kullanılmamalıdır. Kepçe kullanımı zararlı hatta ölümcül olabilir. Pufferlar midelerini suyla şişirebildikleri gibi hava da alabilirler ve çoğu puffer havayı suyu boşalttığı gibi kolay boşaltamaz ve hızla ölebilir. Hava yutan puffera yapılabilecek tek operasyon şöyledir; hava yutan balık suyun içinde ağzı yukarı bakacak şekilde kuyruğundan tutarak hafif ve nazik hareketlerle sarsılır. Bu işlem işe yaramazsa hafif hareketlerle karnına kuyruktan ağza doğru masaj yapılmalıdır.

 

Pufferların kepçelenmesinde bir diğer tehlike de şişen balığın kepçeye sıkışmasıdır. Özellikle dikenli türlerde durum çok can sıkıcı olabilir. Tek çare uyun içinde küçük parçalar halinde kepçenin tülünü kesmektir. Zorunlu halde en iyi yöntem büyükçe bir kepçenin içine naylon torbayı giydirip balığın bu şekilde yakalanmasıdır.

 

Bazı kitaplar pufferların kriptokaryon ve amilodinum hastalıklarına karşı hassas olduklarını söylese de internet üzerinden yapılan araştırmalardan anlaşıldığı kadarıyla sık sık görülebilen bir durum değildir. Su parametrelerinin sıkı kontrolü, dengeli ve ayarlı besleme ile pufferların sağlığı rahatlıkla korunur. Pufferlar çoğu ilaca ve tedaviye olumlu tepki verirler ancak tedavilerinde özellikle bakır içeren ilaçlar kullanılmamalıdır.

 

Rahatsızlıklar konusunda, acısu balıklarında görülebilen Fenol zehirlenmesinden bahsetmek yerinde olur. Fenol, etkisi yavaş yavaş ilerleyen ve sinir sistemini etkileyen bir toksik maddedir. Etkilenmiş balık sinirlilik, ürkeklik, çırpınma gibi belirtiler gösterir. Balıklar akvaryumun her tarafına çok korkmuş biçimde çarparak kıvranırlar.

 

Fenol zehirlenmesinin önünü almak için küçük bir aktif karbon filtresi dikkatle ve güvenli aralıklarda periyodik değişimlerle kullanılabilir. Herhangi bir mekanik iç filtrenin içine eklenen bir miktar aktif karbon, yaklaşık 20-25 günlük bir dönem için etkili olacaktır.

 

Acısu balıkları doğal çevrelerinde hızlı tatlısu uyumunu farklı ve çok usta biçimlerde yaparlar ve bazı türler üre içeren bazı yemleri ya da bunları bünyesinde bulunduran çeşitli  canlıları yerler. Buna ek olarak üzerinde alg oluşumu gözlenen kayaları, özellikle yüksek nitrojen içerikli mavi yeşil algleri kemirirler. Pufferlerlar üzerinde yapılmış bir çalışma olmamasına rağmen önemli bir gözlemi aktarmak gerekirse, arguslar saf su ortamında üre içeren besinlerle  beslenildiğinde bir hafta yaşayabildikleri bununla birlikte üresiz kaldıklarında kısa zamanda öldükleri gözlenmiştir.

 

Acısu balıklarının üre içerikli gıdalar ile beslenmesi dikkat gerektirir. Miktarın fazlalığı balıkları zehirleyebilir. Bu amaçla kullanılabilecek en uygun yöntem yem olarak belli aralıklarda sığır böbreği vermektir. Böbrekler önceden  dondurulmuş olursa, oluşan hücresel yıpranmalardan dolayı daha kolay sindirilmeleri mümkün olur. Yağlı kısımların mutlaka ayıklanması gereklidir. Bu şekilde hazırlanan böbreğin haftada bir küçük bir öğün olarak verilirmesi uygundur.

 

Puffer Akvaryumu Özellikleri

 
Bir puffer akvaryumu “türe özgü” olmalıdır. Puffer beslenen bir akvaryumda başka türden balık hatta başka türden puffer bulunmamalıdır. Çoğu puffer 3-4 cm boyda iken bile balık başına 45-50 lt hacime sahip olmalıdır. Bunun başta gelen nedeni pufferların bölgeci olmaları, yırtıcı olmaları, kuvvetli bir çeneye ve keskin dişlere sahip olmalarıdır.

 

Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM

 

Yüksek akvaryum hacminin önemli bir faydası da pufferların çok kirli, pasaklı yiyiciler olmasıdır. Yem yerken ortamı çok fazla kirletirler. Suyun niteliği de çok hızlı bozulur. Bu nedenle çok iyi bir filtrasyon sistemi bulunması, balıkların ortamdan kaynaklanan streslerini azaltır. Pufferlar sahiplerine çok etkili bir biçimde duygu sömürüsü uygularlar. Yem için astronotların “yalvardığını” söyleyen bir akvaryum tutkunu çok büyük ihtimalle hiç puffer beslememiştir. Pufferlar yedikçe yiyebilirler ve bu nedenle su kalitesi de bu miktara bağlı olarak hızla bozulur. Bunun için puffer tankında sık periyotlarda dip çekme uygulanması çok önemlidir. Bir puffer yetersiz hacimde ve kötü su koşullarında tutulursa kısa zamanda ciddi sağlık problemleriyle karşılaşır.

 

Akvaryum dekorasyonu da çok önemlidir. Pufferlar zekidir ve ortamlarının ilginç dekorasyon tarz ve materyalleri ile bezenmesi çok önemlidir. Aksi halde kolaylıkla sıkılabilir strese girebilirler. Eğer puffer, akvaryumun belirli bir camında yukarı aşağı rutin bir şekilde yüzüyorsa bu pufferın sıkıldığını gösterir. Bu davranış hayvanat-bahçelerinde sıklıkla rastlanılan “dar kafes sendromunun” bir benzeridir. Nasıl ki maymunlar, ayılar, vs gibi zeki memeliler yetersiz alan ve dekorasyonda psikolojik olarak rahatsızlanıp tekrarlı tikler geliştiriyorlarsa pufferlarda da durum budur.

 

Magnezyum / kalsiyum oranı: Tuzlusu ortamında Magnesium yaklaşık olarak 1,294 p.p.m., Kalsiyum 413 p.p.m. oranındadır. Yerel su kaynaklarında bu oran genellikle magnezyum aleyhindedir. Bu nedenle, özellikle olması gerekenden düşük tuz konsantrasyon-larında tutulan pufferların dayanıklılığının artırılması için sularına 6-7 litreye 1 çaykaşığı Epsom tuzu (magnezyum sülfat) katılabilir.

 
Pufferların Beslenmesi
 
Yeni satın alınmış bir pufferı akvaryuma yerleştirdikten sonra hemen yem vermek doğru değildir. İlk yemlemenin 24 saat sonra yapılması ve balığın tanka uyum sağlamasının beklenilmesi doğru olacaktır. Bazı puffer türleri ya da aynı türde bazı bireylerin uyumu diğerlerinden hızlı olabilir ve akvaryuma konulur konulmaz yem için ilgi çekme çalışmalarına başlayabilirler. Gene de doğrusu ilk 24 saati yemsiz geçirmeleridir.

 

İlk yem olarak çoğu tür için normalde kırabileceği boyutun yarısı ya da 2/3’ü boyda canlı salyangoz verilmesi çok uygun olacaktır. Bu şekilde henüz insan eline geçmeden önce yediği ne ise ona en yakın türde bir yiyecek bulmuş olacaktır. Böylece ona sunulan nesnenin “yenilebilir” bir gıda olduğunu da baştan algılayacaktır.

 

Pufferlar aktif avcılardır ve bu yapılarından dolayı doğal ortamda oldukça fazla miktarda omurgasız canlı yerler. Obur ve meraklı yapılarından dolayı hızla hazır yemlere uyum sağlarlar. Yiyebilecekleri yapıda kuru yemle dahi beslenebilseler bile böyle bir durumda fazla uzun ömürlü olamazlar. Aslında farklı, çeşitli, kabuklu canlılara şiddetle ihtiyaç duyarlar. Bu yalnız beslenmeleri için değil sürekli uzayan dişlerin aşınması için de gereklidir. Sürekli salyangoz, yada karides ve yengeç gibi eklembacaklı bulmak ve vermek zor olsada, en azından haftada 3-4 kez salyangoz verilmesi çok uygun olur. Verilen yemin mutlaka canlı olmasından ziyade kabuklu olması diş aşındırıcı olması iyi olacaktır. Denize yakın yaşayan pufferseverlerin bir şansı da sülünezdir. Biraz daha iri boylara geçmiş pufferların bu yemi keyifle Kabul ettiklerini uzun süre tecrübe ettim. Büyük şehirlerde sülünez ve çeşitli midye, tarak vb alternatifler mutlaka değerlendirilmelidir.

 

Pufferların büyük kısmı büyük marketlerin su ürünleri kısmında satılan ahtapot, kalamar, karides, kerevit gibi gıdalarla rahatlıkla beslenir. Yengeç gibi sert kabuklu canlıların kabukları önceden bir miktar kırılarak verilmelidir. Dikkat edilmesi gereken nokta bu yem türlerinin taze olması, kokuşmaya, çürümeye başlamamış olmasıdır. İnsanlarda görüldüğü gibi pufferlar da gıda zehirlenmesinden ölebilirler.

 

Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM

 

Pufferların ilginç bir özelliği de aynı tür içinde bile pufferdan puffera farklı lezzet anlayışları olmasıdır. Bir GSPnin çok sevdiği bir yemi bir diğeri ağzına bile almayabilir. Elinizdeki pufferın ağız tadını zamanla öğrenmeniz ve ona uygun menü hazırlamanız önemlidir. Bununla birlikte “ne kadar çeşitli yem o kadar sağlıklı balık” kuralı geçerlidir.

 

Deniz ürünleri marketlerinden ya da marketlerin deniz ürünleri kısmından, karides, yengeç, ıstakoz, midye gibi çiğ yiyecekler alınırken çok dikkat gerekir. Bu çeşit derindondurulmuş ya da taze canlıların üzerine, yüzeysel bakterileri öldürmek için klor sıkılmış ya da yüksek klor içeren sulara sokulup çıkarılarak sevkedilmiş olmaları mümkündür. Dolayısı ile bu yemler puffer ve akvaryum sistemi için ölümcül sonuçlar doğurabilir. Bu gibi yemleri pufferlara vermeden önce çok iyi yıkamak gerekir. Bazı noktalarda satılan taze midyeler halen canlı olabilir. Bu midyelerin önce temiz deniz suyuna konulması, böylece açılarak içlerindeki atıkları atmalarının sağlanması önemlidir. Aksi halde yiyen pufferı zehirleyebilir.

 

Pufferlar doğal ortamlarında zaman zaman alg kaplamış yüzeyleri de kemirirler. Beslenmeleri bu gıdalara dayanmasa da bir miktar bu tarz gıdaya da ihtiyaçları vardır. Gene eldeki pufferın damak zevkine bağlı olarak arada sırada bitkisel pelet yem, toplanmış alg ya da yeşillik üzerinde henüz beslenmiş salyangoz gibi gıdalarla bu ihtiyacı giderilmelidir.

 

Pufferlar yem yedikçe karınları şişer. Mideleri daha önce söylenildiği gibi oldukça esnek olduğu için çok fazla (diğer balıklardan çok çok fazla) yiyebilme kapasiteleri vardır. Ancak bunu özelliğin sevimliliğine kapılarak aşırı besleme yapılmaması gerekir. Uygun miktar, karınlarının hafifçe şiş olduğu, ancak dikkati çekecek oranda kabarmadığı miktardır. Puffer tankının önünden her geçişte yiyecek için oyunlar yapmasına kanmamak gerekir. Genelde uygulanan “bir gün normal bir temel öğünle beslemek diğer gün daha ufak tefek ve salyangoz gibi besinler vermek” metodu uygulanabilir. Pufferlar doğada böyle bir beslenme rejimi içinde değiller ve her an ne buluyorsa yiyerek sürekli hareket halinde gezinirler. Bazı türler ise zeminde ya da kuytu bir sığınakta hareketsiz kalarak ve yalnız gözlerinin hareketleriyle av beklerler ve hasbelkader yakından geçen bir avı yakalayabilirlerse yerler. Oysa bu türler akvaryumda tutulurken, küçük bir hacimde, görece daha az hareketli bir ortamda ve neredeyse burunlarının ucunda sunulan yemlerle beslenirler. Ölene kadar yemezler ama aynı insanlarda görüldüğü gibi hareketsizlik ve aşırı beslenmeden dolayı zarar görürler.

 

Eğer puffera kuru kril ya da karides gibi yemleri veriliyorsa bu yemler önce akvaryum suyunda biraz bekletilerek şişmeleri sağlanmalıdır. Aksi halde ve fazlaca yenilmesi durumunda pufferın midesinde şişerek mideye zarar verebilir ve  balığa sıkıntı yaşatabilirler.

 

Pufferların beslenmesi için akvaryumda belli bir bölge seçilmeli ve pufferın sadece o bölgede beslenmesi sağlanmalıdır. Bu şekilde alıştırılan pufferlara rahatsızlık anında ilaçta bekletilmiş yem verilecek olursa, alışkanlık edindiği köşede yemi kabul etme ihtimali oldukça yüksektir. Ek olarak kırılmış salyangoz kabukları ya da diğer türlü yem atıkları da tankın bir kısmında toplanacak temizliği daha rahat olacaktır. Birden fazla sayıda puffer var ise farklı pufferları farklı noktadan yem yemeye alıştırmak agresifliğin ve yem kavgalarının önünü alabilir.

Oguz SAGLAM2009-09-02 07:52:22

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 02 Eylül 2009 18:05
EN YAYGIN ACISU PUFFERLARI
 
GSP – Tetraodon Nigroviridis
 
Akvaryumculuğa başladığım dönemlerde küçük, yeşil puantiyeli kumaş giymiş bir balıkla karşılaştım. Sevimli bebek yüzü ile camın arkasıdan yavru bir köpek gibi beni gördüğüne mutlu olmuş bir tavırla selamlıyordu. Onu almak zorundaydım. Sevimli ufaklığı evime götürdüm ve yatmaya giderken herşey yolunda görülüyordu. Uyandığım zaman akvaryumdaki balıkları akvaryumun bir yarısında tırtıklanmış yüzgeçlerle buldum.

Akvaryumun diğer yanında ise küçük sevgilim mutlu bir şekilde gezinerek, karnı yüzgeçlerle dolu bir şekilde sinyal veriyordu. Anladım ki bu balık karma akvaryumlar için uygun değil ve iade ettim. Daha sonra, en çok sevdiğim puffer olan GSP (Tetraodon nigroviridis) için ayrı bir akvaryum kurdum. Halen 200 Lt akvaryumda iki güzel ve tonton 15 cm boyunda GSPye sahibim. Cricket ve Bozo. Bu balıklar hakkında, perakende satıcılar da dahil yetersiz bilgi olduğu için bu yazıyı yazmaya karar verdim.

GSPler akvaryumculuk piyasasındaki en yaygın puffer türü. Çoğunlukla tatlı su ortamında satılmasına rağmen gerçekte acısu balıkları. Tatlı suda doğarlar ve tatlı su gölleri ile okyanus arasında göç ederek yetişkin olduklarında tuzlu su ortamına yaşarlar. Bu balıkların tatlısu ortamında da yeterince sağlıklı tutulabildiği söylenilse de tuzluluk oranı arttıkça daha büyük, daha parlak renkli, hastalıklara daha dayanıklı ve daha uzun ömürlü olurlar. Balık sahibi olarak sorumluluğumuz, bu arkadaşları onların sağlık ve mutluluğu için en uygun ortamda tutmaktır.

GSPlerin konulacağı akvaryum tamamıyla oturmuş, döngüsü tamamlanmış olmalıdır. Puferları ve diğer hiç bir balığı olgunlaşmamış akvaryuma koymamak gerekir. Bu döngüyü balıksız tankta oluşturmak hızlı ve hiçbir canlıya zarar vermeyen en uygun yöntemdir. Aragonit ya da mercan kumu kullanılarak 8 civarında sabit bir pH sağlanması için yardımcı olacaktır. Benim önerim 5 cmden küçük genç GSPleri düşük yoğunlukta (1.005-1.008), 5-10 cm boydaki GSP’leri orta yoğunlukta (1.010-1.015) ve yetişkin 10 cmden GSP’leri tuzlu su ortamında (1.018-1.022) tutmaktır.

Mutlaka tuzlu sistemleri için uygun deniz tuzu kullanılmalısınız. Kabaca bir su bardağı tuzu 20 lt su ile karıştırırsanız yoğunluk yaklaşık olarak 0.005 olacaktır. Eğer satınaldığınız GSP tatlı su ortamında ise koyduğunuz akvaryumda tuzluluğu 0.002/hafta oranında artırarak gerekli yoğunluğa ulaşmanız uygun olacaktır. Böylece yoğunluk değişimi nitrifikasyon bakterilerini en az şekilde etkileyecektir. Tatlı su ortamındaki etkili bakteriler tuzlu su ortamındaki bakterilerle yavaşça nöbet değişimi yapacaktır. Eğer satın aldığınız balık dükkanda iken acı su ortamında tutuluyorsa (tebrikler, balıkları hakkında duyarlı bir dükkan bulmuşsunuz) evdeki akvaryumda aynı yoğunlukta ve oturmuş bir akvaryum hazırlayıp balıkları öyle alın. Halihazırda oturmuş bir acısu akvaryumu var ise, o zaman balık torbasındaki suyun yoğunluğu ile tanktaki yoğunluğu eşitlemek gerekir. Torbadaki suyun yoğunluğu azar azar (0.001/saat) akvaryum suyu ekleyerek aynı yoğunluğa getirilmelidir. GSPler pasaklı balıklardır. Yem yerken ortamı çok kirletirler ve fazla kirlilik oluşturabilirler. Ekstra filtrasyon gerektirirler. Akvaryumlarını tertemiz tutmak bir zorunluluktur. Oluşan algler temizlenmelidir. GSPlerle birlikte beslenebilecek bir acısu alg yiyici balık türü maalesef yoktur (mallesef temizlik servisini kendiniz yapacaksınız). Agresif yapılarından ve yüksek acısu ortamı gereksinimlerinden dolayı aynı tanka konulacak farklı türler yoktur. Benim GSPlerim tuzlu su ortamına eriştikten sonra, bazı püf noktalarına dikkat ederek hermitlerle aynı tankta beslenmeyi başardım. Bunu zemine çok sayıda boş uygun salyangoz kabuğu dağıtarak sağladım. Böylece hangi kabukta hermit olduğu belli olmuyor.

GSPler için suyun çok temiz olması gerekli. Yani 0 amonya, 0 nitrit ve 20 altında nitrat gerekli. Haftalık % 50 su değişimi yapıyorum. Dekor altlarını ve bütün yenmemiş yemleri vakumlayarak temizliyorum. Pufferlar pulsuz balıklardır ve solungaç kapakları yoktur. Bu nedenle enfeksiyonlara açıktırlar. Onları sağlıklı tutmak için yapılacak en iyi şey, rahatsızlanmalarına izin vermemektir. Su değişimi, su değişimi, su değişimi!

Uzun ömürlü (10 + yıl) balığınızı seçerken en yuvarlk karnlı olanları ve sizi selamlamak için ön cama yaklaşanları bulun. Genç bir GSP için 50-60 lt/balık akvaryum hacmi yeterlidir, ama 5 cm üzerine çıkınca 80-120 lt/balık hacimli akvaryum daha uygun olur. GSPler doğadan toplanan balıklar olduğu için çoğu iç parazit taşıyor olabilir. Yem yediği halde zayıfsa, ince ve sağlıksız dışkılıyorsa iç parazit taşıyor olabilir. İç parazit tedavisi için, ben Aquatronics’in Discomed’ini kullanıyorum. Yemlerini bu ilaçta beklettikten sonra veriyorum ve tedaviyi 7 gün sürdüyüyorum. GSPler toplu nakledilirken oldukça kalabalık ortamlarda ve hırpalanmış bir şekilde satış noktalarına ulaşırlar. Yüzgeçleri eksilmiş olabilir. Onları bir an önce acısu ortamına almak oldukça yardımcı olacaktır. Ben hırpalanmış balıkların toparlanması döneminde sularına Melafix de ekliyorum. Her yeni balığı karantinada tutuyorum ki bir sıkıntı anında bütün tank tehlikeye atılmamış oluyor.

Bu özel balığı beslemenin en zor yanlarından biri beslenme alışkanlıklarıdır. Bütün pufferlar etçildir ve sert kabuklu canlılar dişlerinin törpülenmesi için gereklidir. Tavşanlar gibi dişleri sürekli uzar ve sonunda balığın beslenmesini engelleyecek kadar büyüyebilir. Pufferlar doğada kabuklu canlılarla beslenir. Küçük pufferlar dondurulmuş kril plankton, hayalet karides, çeşitli kurtlar ve küçük salyangozlar gibi besinlerle beslenebilirler. Çok büyümemiş salyangozlar pufferların beslenmesinde çok gereklidir. Birçok puffer sever kendi salyangozlarını üretir. Pufferınız büyüdükçe daha çeşitli sert kabuklu yem bulmak mümkündür. Daha iri GSPler tarak parçalarıyla, karidesle, yengeç bacaklarıyla, midyelerle, ıstakozlarlalarla beslenebilir. Benim GSPlerim canlı kerevitler, kemancı yengeçler, hayalet karidesleri kovalayarak avlamayı seviyorlar. Hayalet karidesleri önce alg gibi gıdalarla besleyerek pufferlarımın bitkisel gıda ihtiyaçlarını da gideriyorum. Bu yemleri genellikle balıkçıdan alıyorum,

donduruyorum, gerektikçe vitaminli ılık suda çözerek veriyorum. 5 cm altındaki küçük GSPler her gün yemlenmelidir. Karınları hafifçe yuvarlaklaşana kadar yemlenmeliler. 5-10 cm boyundaki GSPlerin iki günde bir beslenmeleri uygundur. Bu rejime uymak size zor gelebilir çünkü pufferlar sürekli usta bir şekilde yem için yalvarırlar. 10 cmden büyük GSPleri ise 3-4 günde bir beslemek yeterlidir. Her istediklerinde yem vermek pufferları şişman ve tembel bir hale getirebilir ve şevkatiniz onun zamansız ölümüne neden olabilir.

Bu küçük “yabancı” görünümlü canlılar (bir balığa göre) oldukça zeki, kişilik sahibi ve eğlendiricidir. Genç pufferlar daha uysal da olsa akvaryumdaki diğer balıklara saldırırlar. Ben GSPleri kendi türleriyle ve aynı boylardaki Ceylon Pufferlarla (Tetraodon fluviatilis) birlikte başarıyla besledim. Başka bir türle birlikte beslenmesini tavsiye etmem. Bazıları GSPlerin F8lerle (F8:figure eight – Tetraodon biocellatus) birlikte beslenebildiğini söylese de, bence bu GSPler hala genç oldukları için mümkündür. F8ler daha az agresiftir ve erişkinliklerinde GSPlerin yarısı kadar boya ulaşırlar. Yetişkin GSP son derece agresiftir ve büyük kısmı saldırgan bir karektere sahiptir.

GSPler yoğun dekore edilmiş, bol yüzme alanı ve saklanma köşesi olan tankları severler. Eğer GSPniz akvaryumun bir camında sürekli yukarı aşağı yüzüyorsa sıkılmıştır ve daha çok dekoru olan ilgisini dağıtabileceği bir ortam istiyor demektir. Akvaryumlarının üzeri kapalı olmalıdır çünkü pufferlar su dışına atlayabilirler.

GSPnizi şişirmeye çalışmayın. Şişmeleri bir savunma hareketidir ve korktuklarında ya da streslendiklerinde şişerler. Pufferınızı su dışına çıkarmayın. Korkarak hava ile şişebilirler ve ölebilirler. Böyle bir durumda balığı suyun içinde ağzı yukarı gelecek şekilde çevirip kuyruğundan hafifçe sallayarak hava çıkana kadar uğraşın. Hava yutmuş bir puffer kendisi düzelemez. Balıkları su içine bir kap sokarak sudan çıkarmadan yakalayın. Benekli pufferlar ile ilgili bir çok kitapta ve nette karışıklık var. Bazıları üç tür benekli puffer olduğunu bile söylüyor. GSPler, piyasada benekli puffer, leopar puffer, leopar benekli puffer, yeşil benekli puffer gibi değişik isimlerle bulunabiliyor. Yalnız iki tür benekli puffer vardır. Çok nadir bulunanı Kongo Benekli Pufferıdır. Bu balık tatlısu türüdür. GSPden görsel olarak tek farkı karnındaki daha uzun dikenleridir (Her pufferın bir ölçüde dikeni vardır). Bir Kongo Benekli Pufferına sahip olmak kolay değil. Akvaryum ticaretinde neredeyse hiç görülmezler. Bulunduğunda ise fiyatı çok fazla olabilir. Bazı yerlerde iki tür GSP olduğu ile ilgili bilgiler mevcut. Yeşil Benekli Puffer (T. nigroviridis) ve Yeşil Puffer (yanlış olarak T. Fluviatilis). Bir GSP diğerinden daha uzun, daha toparlak, gözleri daha geride, daha küt burunlu olabilir, ama bunların tamamı aynı türe aittir. Gerçek T. fluviatilis (yeşil, topaz ya da Ceylon Pufferı) GSP ile F8 meleziymiş gibi görünür. Sırt kısmı F8 desenleri ile, vucudunun yanları ise GSP deseniyle kaplıdır. Eğer F8 sandığınız ama 7-8 cm den fazla büyüyen bir pufferınız var ise, o muhtemelen bir Ceylon Pufferıdır.

Pufferpunk (Bütün dünya puffer severlerinin tanıdığı “The Puffer Forum”un kurucusu).

Figure 8 Puffer – Tetraodon biocellatus

Tetraodon biocellatus, Figure-8 Puffer, akvaryumlarda en fazla 7-8 cm boya kadar büyüyebilen, küçük ve Güneydoğu Asya orijinli bir acısu pufferıdır. Piyasada bulunabilen en çekici türlerden biridir ve büyüdükçe desenlerindeki canlılığı kaybetmez. Su koşullarına adaptasyon kabiliyeti oldukça yüksektir ve hatta tatlısu ortamlarında dahi uzun vadede sağlıklı olarak tutulabilir. Gene de tatlı suda biraz daha zayıf ve dayanıksız olacaktır. En iyisi acısu ortamında tutmaktır fakat özel olarak istediği belli bir yoğunluk yoktur. Aynı akvaryumda benzer koşullar isteyen ve boyut olarak yakın diğer pufferlarla birlikte tutulabilir. Avcı pufferların en az agresif ve sakin olanlarından biridir. Bununla birlikte yukarıda belirtildiği gibi, herhangi bir pufferın davranışını önceden tahmin etmek güçtür. Hem farklı türlerin hem de aynı türden farklı bireylerin kişilikleri çok farklı olabilir. Bazıları oldukça sakinken bazıları yüzgeç tırtıklayıcı ve hatta öldürücü olabilir. Diğer kuzenleri gibi, dekorasyon olarak zengin ortamlar ve yüksek su kalitesi (amonya ve nitrit olmamalı, nitrat ise çok düşük seviyelerde olmalı) ister. Aktif balıklar oldukları için geniş bir hacme, keşfedecek detaylara, saklanacak ve güvende hissedecek mağaralara, saksılara, kuytuluklara ihtiyaçları vardır.

F8 türünün başı çok farklı isimlendirmelerle dertlidir. Halen T. Biocellatus doğru olarak kabul görmektedir. Bununla birlikte farklı bilimsel adlandırmalara da rastlanılmaktadır ve piyasada Ceylon Pufferı (T. fluviatilis) ile (ki T. fluviatilis erişkin boyda F8’in 2 katından fazla büyüyebilir) ile karıştırılabilmektedir. Ceylon zamanla rengini kaybetme eğilimindedir ama F8 rengini yaşla birlikte kaybetmez. Erişkin balıkların ayırdedilmesi kolaydır ancak satış boyunda, eğer bu balıkllarla daha önce ilgilenmemişseniz ayırt etmek güç olacaktır. T. biocellatus bilimsel ismindeki biocellatus “iki göz beneği” anlamına gelir ve balık iki yanda açık sarı ya da yeşil renkle çerçevelenmiş iki koyu beneğe sahiptir. Bu beneklerin ilki (genellikle diğerinden daha irice olan) dorsal yüzgeç altındadır. İkinci göz beneği kuyruk yüzgeci kökünde ve gene iki yanda konumlanmıştır. Bunlar balığın tanımlanmasında belirleyicidir. Ceylon bu beneklere sahip değildir. Ceylon pufferlar vucudun iki yanında daha çok sayıda küçük koyu beneklere sahiptir ve bu benekler F8deki gibi parlak halkalarla çevrili değildir. Bazı renk ve desensel varyasyonlar görülebilmektedir. Bu balıklar geniş bir coğrafik alana dağılı oldukları için bazı bölgelerde izole kalarak farklılaşan balıklarla karşılaşmak sürpriz olmamalıdır.

Bu balıklar akvaryum dükkanlarında kötü koşullarda, eksik yüzgeçlerle, ısırık izleriyle, beyaz benek ya da mantar enfeksiyonundan etkilenmiş olarak bulunabilirler. Balık seçerken  öncelikle bakılması gereken nokta balığın aktif, düzgün renkli ve düz karınlı olmasıdır. Koyu renk karınlı, zeminde oturan, ters konkav karınlı balıklar alınmamalıdır. Aç ve çökük karınlı balığı sağlığına kavuşturmak çok güçtür. Bu görünüm iç parazitlerden etkilenme işareti de olabilir. Eğer bir balığı beğenmişsem bir iki ısırıkla eksilmiş yüzgeçler ve hatta beyaz benek beni durdurmaz. Balık eğer aktifse, yem alıyorsa ve iştahlı görünüyorsa kalanı çabuk toparlanır.

Bu balıkların eve getirildikleri zaman karantinada tutulması gereklidir. Eğer balığı aldığınız dükkan balıkları tatlı suda tutmuşsa (genelde öyledir), acilen bir miktar tuzluluk sağlanmalı. Eğer bir grup balık aldıysanız karantina tankı çok küçük olmamalıdır. Birbirlerine zarar verebilirler. Aldığınız dükkanda tatlısuda tutulan pufferları evdeki tatlısu içeren karantina tankına yerleştirdikten hemen sonra, daha önceden tuzu eritilmiş hazırlanmış tuzlu suyu yavaş bir şekilde tanka karıştırmak gerekir. Bu su değişimini 1-2 saatten fazla sürecek şekilde ayarlamak gerekir. Tatlısuda tutulmuş balıkların ilk yüzleşeceği acısu yoğunluğunu ayarlamak için 3-4 lt suya 1 çay kaşığı deniz tuzu ile başlarım. Bu beyaz benek tedavisi için de yeterli miktardır. Beyaz benek var ise yavaş yavaş ısıyı 27-28 C ye yükselterek tedavi sürecini hızlandırmak uygun olur. Eğer balık aktifse ve iyi yem alıyorsa, her 3-4 günde bir suyun tuzluluğunu biraz daha artırarak iki üç eklemede 1.002-1.005 arası bir seviyeye gelinebilir. Bu arada su nitelikleri kontrol altında tutulmalıdır. Bu özel balığı hafif acısu sisteminde beslemek eğilimindeyim (1.005-1.008). Bence acısu, tatlı su ile tuzlu su sisteminin arasında olduğu için, balık yoğunluğu da bu arada olmalı (tatlısu akvaryumlarından daha sakin ve tuzlu su akvaryumlarından daha kalabalık olabilir anlamında). Ancak, F8lerin bölgeci, pasaklı ve obur olmaları gözönüne alınırsa, tankın balık kapasitesi belirlenirken tuzlusu sistemlerine yakın yoğunluklar hedeflenmeli.

Robert T. Ricketts (pufferpunk'ın notu: Yazar 40 yıldır puffer besleyen, F8lerini 18 yıldan fazla yaşatabilen bir puffer meraklısıdır.)

Balığın beslenme alışkanlığı, karantina döneminde oturtulabilir. Daha önce bahsi geçen yemler kullanılmalıdır. Balık 3 cmden küçükse günlük yemlemek iyi olur. Eğer bu önerime rağmen kendinizi iyi hissetmek için günde birkaç yemleme yapacaksanız suyun niteliklerinin korunduğunu kontrol edin ve gerekli su değişimlerini zamanında yapın – bu dönemde balıkta fazladan stres yaratmamak iyi olur. Balık 2,5-3 cmden büyükse iki günde bir yemlemek uygun olur. Karınları hafifçe şişmeli, yüzmekte zorlanacak kadar beslenmemeli, hamile gibi ya da bira göbeği varmış gibi görünmemelidir. Fazla beslemek balık için de su kalitesi için de iyi olmaz. Eğer pufferlarınız için salyangoz yetiştirmeye başlamadıysanız, bu aşamada başlamak çok iyi olacaktır.

Bu balıklar acısu balıkları olduğu için akvaryumda canlı bitkiler ve kütük kullanımı iyi olmaz. Yapay bitkiler, kayalar, yapay mercanlar gibi aksesuarlar kullanılarak dekor yapılabilir. Balık sayısına uygun olarak sığınaklar ve kuytu bölgeler olması iyi olur. Aragonit kullanılması düşük tuzlulukta bile yüksek pH (7.8-8.2) sağlamaya yardımcı olur. Benim kişisel görüşüm, bu gibi acısu balıklarında düzenli yüksek pH sağlanması tuzluluk oranından daha önemlidir. Bunu destekleyecek deneysel verim yok. Deniz tuzu, yemeklik tuz gibi hızla çözünmez. Su değişimlerinde, ayrı bir yerde bir ısıtıcı ve havalandırma yardımıyla hazırlanacak (bu işlem en az 48 saat sürmeli) su kullanılmalıdır. Birçok acı su sistemi meraklısı gelgitlerden kaynaklanan konsantrasyon değişimlerini taklit etmek niyetiyle akvaryumdaki konsantrasyonları periyodik olarak değiştirir. Ben bu konuda bu kadar hassas değilim, ancak su değişimlerinde oluşacak hafif değişimleri de dert etmem. Eksilen suyu tamamlarken kullanılan su tuzlu su olmak zorunda da değil çünkü mineraller tankta kalıyor.

Eğer bir grup F8 besliyorsanız ve aralarından biri agresifleşirse bunu düzeltmenin bir yolunu bilmiyorum. Agresif balığı ayırmak en iyi yöntemdir. Bir bölücü kullanarak balığı bir süre ayırmak sonra tekrar salıp gözlemek mümkünse de en iyisi o balığı dükkana geri götürmektir. F8ler büyüdükçe bölgesel davranış sergileyerek daha geçimsiz olabilirler. Aslında bu balıklar tek olarak da oldukça keyifli beslenebilir. Diğer balıklardan daha çok evcilleşir ve sahibiyle ilişki kurar. Doğrusunu söylemek gerekirse en uzun ömürlü F8lerim agresifleştiği için tek olarak ayrı tankta beslediğim balıklar olmuştur.

Bu tür en uzun ömürlü cichlidlerle mukayese edilir bir ömüre sahiptir. Benim en yaşlı F8’im 18 öldüğü zaman 18 yaşının üzerindeydi. Bu balıkların yaşlanması 10-12 yıldan sonra, şeffaf olan yüzgeçlerinin hafifçe matlaşmaya başlamasıyla belirir. Yüzgeçler yüzgeç köküne yakın kısımdan matlaşma başlar, zamanla uçlara doğru ilerler. Balığın ömrü boyunca renkleri canlı kalır. F8’lerin akvaryumda üretildiği bildirilmiştir, fakat koşullar hakkında bilgi sahibi değilim.

Bazı meraklılar, acısu sistemleri için fazladan bazi işler yapmaktan ve ek cihazlar kullanmaktan yanalar. Fakat eğer bu balıklara ilginiz varsa, göreceli olarak küçük ve kolay bakımı olan F8 gibi bir tür, bu ekstraları kişilikleri ve evcillikleriyle, uzun süre geri ödeyeceklerdir.

Parazit Tedavisi

Tuz banyosu – Parazitik kabuklular akvaryumlardaki balıklarda ciddi problemlere yol açtığı gibi doğadaki popülasyonları da önemli bir biçimde etkileyebilir. Tatlısu balıklarındaki parazitik kabuklular, konağın solungaç kapaklarına, vucuda ve yüzgeçlere tutundukları için çıplak gözle görülebilir. Ilıman tatlı sularda bulunan bu tür parazitler çoğunlukla balığın solungaçlarını etkiler. Balıklara %3lük bir kısa bir tuz banyosu yaptırmak ve peşinden üç haftalık bir süre için %0.2 tuz içeren bir ortamda tutmak, bu parazitlerden kurtulmak için etkili olabilir.

T15 Dyacide - Achtheres Ambloplisis, Ergasilus, Cyclops, Lernaea ve Argulus (balık biti) gibi copopodlar için özel tedavidir. Hole-in-Head (kafada delik) tedavisinde de yardımcı olabilir. Sıvı formda Dylox içeren diğer ürünler için bilmeniz gereken, bu maddeleri suya karıştırınca 3 günde etkisini yitirdiğidir. Dört litre suya bir damla kullanılmalı, tedaviye üç gün devam edilmelidir. İlaç akvaryuma karıştırılmadan önce günlük su değişimi yapılması, tedavinin sonunda açılan şişe atılması gerekir. Bu ilaç 1 oz ve 16 oz şişelerde bulunur (Aquatronics).

T18 Paragon – Birçok parazitik durumda kullanılmak için geliştirilmiş bir toniktir. Parazitlerin eliminasyonundan sonra ortaya çıkabilecek ikincil enfeksiyonların kontrol edilebilimesi amacıyla kullanılır. İçerdiği anti-parazitikler Dylox ve Isoniazid’dir. İkincil enfeksiyon önleyiciler Kanamycin Sülfat ve Nitrofurazone’dir – tuz taşıyıcı olarak kullanılır.

Tuzlusu akvaryumlarında kullanılabilir. Tanka ilk iki gün tam doz üçüncü gün yarım doz uygulanmalıdır. 58 ve 600 grlık şişelerde bulunur (Aquatronics).

T19 Paragon II – Metronidazole, Furazolidone, Neomycin Sülfat ve naladixic Asit karışımıdır. T18 Paragon I, içindeki Dylox’tan dolayı kullanılmak istenilmez ise bu karışım kullanılabilir. Güçlü bir antiparazitik ve bakteriyel karışımdır. 75 lt için bir çay kaşığı oranında kullanılmalıdır. 58 ve 600 grlık şişelerde satılır (Aquatronics).

Trifon – Kordon - Parasite Guard (Crystal) – Dış parazitlere karşı etkilidir. Balığın üzerinde, solungaçlarında, yüzgeçlerinde, ağız boşluğunda yaşayan parazitlere karşı, kancalı kurtlar, balık bitleri, solungaç parazitleri için güvenli ve etkili bir tedavi yöntemidir. Balıklar, bitkiler ve biyolojik filtrasyon sistemine kötü etkisi yoktur. Tedaviler arasında 6 gün beklenilmelidir. Aktif karbon gibi kimyasal filtrasyon sistemleri akvaryumdan çıkarılmalıdır. Her uygulamadan önce %25 su değişimi uygulanmalıdır. Tedavi süresince kuvvetli havalandırma yapılmalıdır. Salyangozlar ve diğer kabuklular akvaryum dışına alınmalıdır. Silver Dollar, discus, piranha ve diğer Characidea familyası balıkları için yarım doz kullanılmalıdır (Jungle Labs – www.junglelabs.com)

POND ANCHORS AWAY – Kancalı kurtları ve diğer parazitleri yok eder. Havuz balıklarında görülen parazitlere, özellikle kancalı kurtlara, balık biti ve yengecine karşı oldukça etkilidir. Bakır içermez. Tedavi 6’şar gün arayla, üç hafta uygulanır. Argulusun balıktan düşmesi genellikle birhaftayı bulur. Kimyasal filtrasyon filtre ya da medyaları kullanılmamalıdır (Jungle Labs – www.junglelabs.com).

POND PARASITE GUARD – Dış parazitlere karşı etkilidir. Güvenli ve etkili bir dış parazit ilacıdır. Balığın üzerinde, solungaçlarında, yüzgeçlerinde, ağız boşluğunda yaşayan parazitlere karşı, kancalı kurtlar, balık bitleri, solungaç parazitleri için güvenli ve etkili bir tedavi yöntemidir. Tedaviler arasında 6 gün beklenilmelidir. Önerilen tedavi süresi üç haftadır. Aktif karbon gibi kimyasal filtrasyon sistemleri akvaryumdan çıkarılmalıdır. Her uygulamadan önce %25 su değişimi uygulanmalıdır. Tedavi süresince kuvvetli havalandırma yapılmalıdır. Salyangozlar ve diğer kabuklular başka akvaryuma alınmalıdır (Jungle Labs – www.junglelabs.com).

PARACIDE GREEN – Mükemmel bir geniş-spektrumlu ilaçtır. Beyaz benek, mantar (Saprolegnia), protozoa ve dış parazitler için etkilidir. Tatlı su ve tuzlu su sistemlerinde kullanılabilir. Doğal olarak bakterilerle ayrışabilir. Sıvı haldedir (Argent Labs)

Pufferlar İçin Salyangoz Yetiştirmek

Önerilen türler (*)

- Planorbis Sp.

- Lymnea Stagnalis

- Apple snail (özellikle yumurtadan yeni çıktığı dönemden 1-2 haftalık olana kadar küçük pufferlara çok uygun olur)

Not: Melanoides Tuberculata bu amaca uygun bir tür değildir. Çok sert kabuklu olması nedeniyle problem yaratır, pufferların dişlerinin kırılmasına neden olabilir.

Gerekenler

- 500 ml kap,

- Dinlendirilmiş ve uygun hale getirilmiş su,

- Kalsiyum formları (tebeşir, deniz kabukları, mürekkepbalığı kemiği),

- Damızlık salyangoz,

- Yeşil yaprak (pazı, ıspanak, marul, kıvırcık) ya da balık yemi

İsteğe bağlı olarak

- Küçük bir akvaryum,

- Filtre,

- Isıtıcı

Kurulum

- 500 mllik kaplardan birini salyangoz yetiştireceğiniz yere koyun. Bu yer ısıtıcı kullanımı gerektirmeyen uygun bir yer olmalı. Örneğin daha iyi bir performans için güneşli bir pencere kenarı bulunabilir. Gerekli durumlarda kabın üzerini örtün ki salyangozlar kapta kalsın ve buharlaşma engellensin. Örtmek için kullandığınız plakada havalandırma delikleri bırakın.

- Kaba su koyun.

- Kalsiyumu kaba koyun. Suyunuz eğer alkalinse ve GH 4-5 ve üzerinde ise fazladan kalsiyum kaynağı koymak gerekmeyebilir.
 

- 3-4 damızlık salyangozu kaba koyun.

- Bir parça yeşilliği kaba ekleyin. Alternatif olarak balık yemi kullanılabilir ve bu salyangozların büyümesini hızlandırsa da suyu yeşilliklerden daha hızlı kirletir ve bozar.

Salyangozların Bakımı

- Yeşillikler yenilince yenisini ekleyin.

- Yeşillikler çürümeye başlayınca kaptan alın, tazesini koyun.

- Yumurtalar görülünce yeni bir kaba alın. Bu kaba yeşillik ve damızlık salyangoz koymayın. Salyangozlar yumurtadan çıkınca, küçük bir yeşillik parçası koymanız yeterli olacaktır. Bu yöntemi yeterli salyangoz sağlayıncaya kadar tekrarlayabilirsiniz.

- Su fazla salyangoz dışkısı ile kirlenerek bulanıklaşınca yenilenmelidir. Fazla sayıda salyangoz varsa su kalitesini kontrol altında tutmak daha önem kazanır. Ölen salyangoz suyu daha hızlı bozar. Su değişimi yaparken, dinlendirilmiş su ile % 100 değişim yapılabilir.

Öneriler

- Fazla sayıda salyangoz için, 20-30 ltlik bir akvaryum kullanın. Bir filtre yardımıyla su değişimi azaltılabilir ve uygun kapasitede bir ısıtıcı kullanılabilir.

- Eğer Planorbis sp. (Ramshorn) üretiyorsanız, her üretim kabında yalnız bir kaç damızlık tutun. Bu salyangozlar oldukça büyük olabilir. Bir kapta fazla sayıda olması büyüme hızını düşürür.

- Eğer ayrı bir balık üretim tankınız varsa ve artemia üretiyorsanız, ölü artemiaları tuzunu arıtarak salyangozlara verebilirsiniz. Büyüme hızını oldukça artırır.

- Üretim kabının kapasitesini Java moss kullanarak artırabilirsiniz. Bu bitki az ışıkla dahi yaşayabildiği için salyangozların çok daha iyi performans göstermesini sağlayacaktır.

Pufferlarda Diş Kesme Tekniği

- Yaklaşık 1 – 1,5 litrelik iki plastik kabı akvaryumsuyu ile doldurun

- Kabın birinin içine 3 damla karanfil yağı (eugenol) koyun (karanfil: Syzgium aromaticum)

- Balığı bu kaba alın

- Yaklaşık 1 dakika içinde balık baygın düşecek ve ölmüş gibi görünecektir.

- Balığın derisinin zarar görmemesi için ellerinizi zararsız bir sıvı yağla yağlayın.

- Bir kepçeyle balığı alıp, mümkün olduğu kadar kepçede tutarak, bebekler için üretilmiş tırnak makası ile, balığın ağzına zarar vermeden dişleri kesin.

- Balığı diğer, temiz akvaryum suyu doldurduğunuz kaba koyun.

- Yaklaşık bir dakika sonra ayılacaktır.

- İki dakika daha kapta tutun.

- Ana tanka yerleştirin. Hiç bir şey olmamış gibi yüzmeye devam edecektir.

- Bu işlemi mümkün olduğunca hızlı yapın.

- Karanfil yağı ağrısız ötenazi işlemi için de kullanılabilecek bir malzemedir.

Karanfil yağını aktarlarda vs. bulabilirsiniz. Daha fazla bilgi için internet taraması da yapabilirsiniz. Türkçe sayfalara erişmeniz mümkün.

Aslında hazır karanfil yağına bulaşmışken balık anastezisi ile ilgili

kullanılabilen bu madde ile ilgili birşeyler daha eklemek iyi olur:

Balık Anastezisi için “Karanfil Yağı – Eugenol”

Karanfil yağı değişik bileşenlerin oluşturduğu bir karışımdır. Üç önemli aktif içeriği eugenol, isoeugenol ve methyleugenol’dur. Karanfil yağı % 85 - % 95 arası eugenolden oluşur. Diğer iki temel bileşen % 5 ile % 15 aralığında bulunur. Isoeugenol, akvaryum profesyonellerince en iyi anestezik etkiye sahip bileşen olarak değerlendirilir. Bununla birlikte, ne karanfil yağı ne de herhangi bir bileşeni özel olarak balık anastezisi amaçlı resmi onaylı bir statüde değildir.

Karanfil yağı, insan ve hayvan gıdalarına eklenebilen (gıdalarda kullanılırken isoeugenol’den arındırılarak), dişçilikte dolgu işlerinde kullanılan (eugenol olarak – karanfil yağı olarak değil) bir malzeme olmasına rağmen, balık anastezisinde kullanımı ile ilgili net bir karar ve değerlendirme yoktur.

Balıklarda kullanılabilecek diğer seçenekler

MS-222 (Finquel ya da Tricaine-S), Tricaine methanesulfonate olarak da bilinir. Yeni hayvansal ilaçlarda kullanımına izin verilmiştir. Balıklarda da kullanılabilir.

Buna ilave olarak CO2 gazı ya da sodyum bikarbonatın da soğuk, serin ve tropikal balıklarda kullanılabilirliği üzerinde görüşler mevcut.

 

Oguz SAGLAM2009-09-03 10:55:46

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 03 Eylül 2009 10:52

Bir Akvaryumda Bakılabilecek En Garip Balık Türü

ÇAMUR ZIPZIPLARI
 
Çamur zıpzıpları amfibik (ikiyaşayışlı) yaşama adapte olmuş gobilerdir. Tropik Afrika, Asya ve Avustralasya’nın gelgitle taşınan çamur tabakasından oluşan alanlarda yaygındır. Küçük canlılar ve alglerle beslenir. Periophthalmus ve Boleophthalmus cinslerine ait çeşitli zıpzıplar, zaman zaman görülmekle birlikte, genellikle ticareti yapılan tür Periophthalmus barbatus‘dur. Bu tür dayanıklılığının yanı sıra, başarıyla tutulabilmesi için son derece özel kısımlara ihtiyaç duyar.
 
Akvaryum&Fotoğraf: Oğuz SAĞLAM
 

Bir zıpzıp akvaryumu hem sığ bir su alanına hem de hafifçe eğimli kumluk ya da kayalık alana sahip olmalıdır. Zıpzıplar bu alanların üzerlerine çıkıp gezinir ve beslenirler.

Uygun tank uzun ve yüksek olmalıdır. Zemin temel olarak suların aşındırdığı pürüzsüz çakıllar ve akıntılarla sürüklenmiş ahşap gibi malzemeler içerebilir. Bu malzemelerin arası ise ince kum ve mil ile doldurulabilir. Akvaryumda mutlaka adacıklar bulunmalı, suyun derinliği 10-15 cm civarında olmalıdır. Tankın üzerinde balıkların kaçışını engelleyebilecek biçimde, sıkı kapatılabilen bir kapak olmalıdır. Böylece akvaryum içindeki havadar alanın nemli ve uygun sıcaklıkta tutulması da mümkün olur. Kapakta bir iki küçük delik açılarak bir miktar sirkülasyon sağlanması da faydalı olacaktır, ki böylece küflenmenin mantarlaşmanın önü alınabilir.

Akvaryum: Oğuz SAĞLAM, Fotoğraf: Özcan METİNER
 
Normal bir ısıtıcı (dikkatli bir konumda) kullanılabileceği gibi, bir taban ısıtıcısı kullanmak daha faydalı olabilir. Böylece zıpzıpların üzerine çıkarak karşılaşacağı risk ortadan kalkar. Akvaryumdaki su miktarı az olacağı için dış filtre kullanımı (ısıtıcılı olursa ısıtıcı avantajı ile birlikte) önerilebilir. Burada diğer bir avantaj da, suyun azlığından dolayı akvaryum içerisinde yeterince koloni alanı bulamayan aerobik bakteriler için uygun yüzey sağlamaktır. Taban filtresi uygulanabilir bir alternatif değildir.
 
Sularının pH’ı 8 ve üzerinde ve çok sert olmalıdır. Bazı kireçli malzemeleri filtrede ya da dekorasyonda kullanmak faydalı olacaktır. Suyun taşıması gereken tuz yükü türden türe değişebilir. Hiç bir türü tatlısuda yaşayamaz fakat tamamı da tam deniz suyuna ihtiyaç duymaz. 1,005 ile 1,015 arası bir tuzluluk oranında oldukça keyifli yaşayabilirler. Sudaki akıntı kuvvetli olmalı ama türbulans yaratacak kadar da abartılmamalıdır.

Bazı Özellikleri

İyi sıçrayıcıdır: Vucudunu bir tarafa kıvırıp hızla düzelterek kendini fırlatır ve bu biçimde 60 cm mesafe kaydedebilir.

Tuhaf Yüzgeçler: Mudskipperların yüzgeçleri, yürüyebilecek, sıçrayabilecek, yüzebilecek ve hatta tırmanabilecek şekilde adaptasyon sağlamıştır. Ön çift (göğüs) yüzgeci küçük kollar gibi görünür. Balık bu yüzgeçleri karada yürümek için kullanır. Bu yüzgeçler oldukça güçlüdür ve balığın ağırlığını taşır. İkinci çift yüzgeç (karın yüzgeçleri) kısadır ve birleşiktir. Bir tür vantuz gibi çalışabilir. Balık mangrove köklerine tırmanırken bu vantuzsal yüzgeçler tırmanışa yardım eder.

Sevimli ve minik surat: Tuhaf biçimli ağız, böcekleri, örümcekleri ve küçük yengeçleri kapmak için çok uygundur. Avını kavrayacak keskin dişlere sahiptir. Patlak gözleri sevimli bir görüntü verir

Hava Tüpleri: Bütün balıklar gibi mudskipperlarda tüysü solungaçlarla nefes alır. Suyu bu solungaçlar üzerinden geçirerek sudaki oksijeni kanına alır. Karaya çıkmadan geniş solungaç kısmının içini suyla doldurur. Bu kısım hava tüpü işlevi yapar. Karadayken balığın solumasını sağlar. Mudskipperlar derileri üzerinden de soluk alırlar.

Periskopik Gözler:  Mudskipperların patlak gözleri, baş üzerinde ve birbirine çok yakın bir şekilde konumlanmıştır. Dik durur ve böylece balık bütün çevresini görebilir. Yüzerken gözleri su dışında kalarak balığa üstünü görme fırsatı verir. Aynı zamanda periskop gibi aşağı yukarı hareketle su içinde de neler olup bittiğini gözleyebilir. Mudskipper karadayken gözlerini nemli tutabilmek için sık sık gözlerini soketlerine alır çıkarır. (Bu hareket kurbağalarda da sık görülür).

Torpil Biçimli Vucut: Mudskipperlar diğer balıklara nazaran beceriksiz yüzücü olarak tanınsalar da torpil biçimli vucut yapıları suda da oldukça hızlı hareket edebilmelerini sağlar.

Çamur Zıpzıpları İçin Ortam Fonu Hazırlama Tekniği
 
Burada sistemin hazırlanmasından ziyade bir iki fotoğraf paylaşarak deneyimlerimi görsel biçimde paylaşmak isterim. Zira köpük (EPS, XPS ya da PUR) kullanarak nasıl fon yapılabileceği teknikleri hemen hemen herkes tarafından bilinmekte;
 
Planlama ve Yapım (Yüzeysel FON)
Akvaryum&Fotoğraf: Oğuz SAĞLAM
 
Bu Fonun İki Farklı Zaman ve Açıdan Görünümü
Akvaryum&Fotoğraf: Oğuz SAĞLAM
 
Mağaralar da İçeren 3D FON
Akvaryum&Fotoğraf: Oğuz SAĞLAM (Bu fonun kendi yüzer bir fondur. Standart 100cmlik bir akvaryum için yapılmıştır. Fon altında oluşan acısu hacmi farklı tasarımlarla biçimlendirilip farklı türler bakılabilir. Serbest alt kısmı aşağıdaki fotoğrafta görüyorsunuz)
   
Akvaryum&Fotoğraf: Oğuz SAĞLAM
 
Çamur zıpzıpları için, eğer alttaki su kütlesi içinde farklı türler ele almak istenilmiyorsa, acısu çamuru hazırlayıp kullanılabilir. Bu amaçla temiz hijyenik kil ortam suyu ile çamur haline getirilir ve uygun sıcaklık/ışık ortamında bir süre bekletilir. Bu uygulama ile ilgili literatür bulunmamakla birlikte geçmişte yaptığım dönemsel uygulamalarda balıkların keyfinin ve sağlığının olumlu etkilendiğini gözledim.
 
Zıpzıp Çamuru (Yan tarafta görülen delikli boru zamanla içinde biriken süzüntü suyu şırınga ile çekmek içindir)
Fotoğraf: Oğuz SAĞLAM 
 
Çamurda Zıpzıplar
Akvaryum&Fotoğraf: Oğuz SAĞLAM
 
Bakım önerileri
 
Bu narin balıkların beslenmesi oldukça zahmetlidir. Ancak verilen zahmetin karşılığını sistem cömertçe karşılar. Verilebilecek canlı yemler arasında tubifeks, doğranmış taze yürek, karides, oldukça nadiren böbrek, bulunabiliyorsa canlı sinek ve diğer kurtlar, midye/sülünez parçaları vb gıdalar sayılabilir. Türe bağlı olarak iştah gösterilen yem türü değişebilir (İri türlere uygun boylu kalorifer böceği, örümcek vb canlılar da verilebilir).
 
Genellikle yüksek sıcaklıklarda mutlu olur. Türüne bağlı olarak 30-32 C ye kadar ortam sıcaklığı gerekebilir.

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 03 Eylül 2009 18:13
ACI SULARIN "ÖBÜR"LERİ
 
Acısu Salyangozları Neritinalar
 
Neritina reclivata türü bitkili akvaryumlar için de oldukça uygun, çalışkan ve ilginç bir salyangoz türüdür. Florida civarlarında doğal olarak bulunan bu tür akvaryumlarda ortaya çıkan çok farklı türde alglerin temizlenmesinde mükemmel iş çıkarır. Akvaryumun her cm2'sini kasten yavaş yavaş tarayarak ve bu volta alanına bitkilerin her bir yaprağını da katarak, bunu yaparken de bitkilerin kendisine asla zarar vermeden algleri yer. Sırtlarında güzel bir zeytuni kahverengimsi renk ve üzerinde zarif siyah şekiller bulunur. Her kabuğun üzerindeki şekil, tıpkı ademoğlunun parmak izi gibi birbirinden farklıdır.
 

Neritina reclivata adaptasyon kaabiliyeti son derece yüksek bir salyangozdur. Karayipler civarı ve Florida'da, tatlısu, acısu ve tuzlusu ortamlarında doğal olarak bulunur. Bazıları yalnız tatlısuda yaşamayı yeğlese de bazıları tatlısu – tuzlusu arasında gider gelir. Akvaryum ticareti ile uğraşan yerlerde görülen kimi salyangozların kabuğuna tutunmuş bazı midyeler bile görülebilmektedir

 

Bu midyelerin de tatlısuya, salyangoz ile birlikte uyum sağlayabildiği gözlenmiştir (elbette akvaryumda yeterli plankton olması gerekli). Hatta bazı akvaryumlarda salyangoz gezinirken kabuğundaki konuğun artemia ile beslendiği görülmüştür. Buradan anlaşılan, bu salyangoz türünün zamanının bir bölümünü tuzlusuda geçirmiş olduğudur. Tatlısuda da yaşayabilmesi ne kadar "dayanıklı" olduğunu gösteriyor.

Oliv (zeytin) neritler en fazla 2.5 cm çapa kadar büyürler. Ağır büyür ve yavaş ürerler. Hermafrodit bir türdür, yani elma salyangozları gibi ya erkek ya da dişidir. Çiftleşmeleri elma salyangozuna benzer. Balıklar yumurtalara ilgi göstermese de yetişkin salyangozlar yumurtaların çoğunu yer.

Kaynakların bazıları tatlısuda üremediklerini yazsa da bazı kaynaklarda yeterli planktonla ya da yeşil sulu havuzların yardımıyla bazı yavrular yetiştirdiklerini belirtiyorlar. Yavru salyangozlar çok ağır gelişir ve suyun sert olması hem üreme hem de gelişim için iyi olur. Bazı kaynaklarda oliv neritlerin yumuşak suya da oldukça iyi adapte oldukları söylenmekteyse de haddim olmayarak bu görüşe kişisel olarak katılmadığımı belirtmek istiyorum. Zira bazı kaynaklardan, yumuşak ve enfüzvuarı bol akvaryumlarda yumurta görüldüğünü ancak larvaların oluşmadığı (ya da oluştuysa bile yaşamadığı) anlaşılıyor.

Çoğu diğer su canlısı gibi akvaryumlardaki suya, suyun niteliklerine ağır ağır alıştırılmalıdır. Gözüme çarptığı kadarıyla bu salyangoz yeni akvaryumuna yerleştirilince eğer uzun süre hareketsiz kalırsa hemen suya tuz eklemeye başlanılması öneriliyor. Salyangoz gezinmeye başladığı zaman suya uyum sağlamıştır artık ağır ağır suyun tuzunu azaltın ve iyice düşünce tatlısu akvaryumuna koyun deniliyor.

Bu salyangozların acısu sistemleri için en önemli katkısı, hemen hemen her alg türünü yemesidir. Zira, maalesef acısu akvaryumlarına uygun hiç bir alg yiyici balık yoktur (moli, velifera, vs algleri tırtıklarlar ancak çok da verimli olmazlar doğrusu). Acısu sistemlerinde algle mücadele etmek için iyi bir personeldir diyebiliriz. Temel gıdası diatomlar ve küçük algler olmakla birlikte yüksek alglere de ilgi duyar. Bitkilere zarar vermez. Bu salyangoz, diğer salyangoz türlerinin zarar verebildiği çok yumuşak dokulu bitkilere bile zarar vermez.

Bu salyangoz ve akrabası diğer türler zaman zaman memleketimizde görünüyor. Aynı familyadan olan ve daha güzel bulunan diğer zebra neritlerde acısu salyangozlarıdır. Zebra neritleri hem tatlı hem acısu ortamlarında gözlemleme fırsatım oldu ve acısuyun bu canlıları daha mutlu ettiği gözlemlendi.

Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM
 
Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM
 

Not:  Zeytin Nerit ile ilgili kısımda çeşitli kaynaklardan faydalanılmış olsa da en fazla Mike Hellweg'in çalışmalarından faydalanılmıştır.

Acısuların zaman zaman ele geçebilen diğer “ÖBÜR”leri ise eklem bacaklıların en yaygın olanı Amano Karides ve Kırmızı Makaslı Yengeçtir.

Amano Karidesi

Alg yiyen karides olarak da bilinen hatta “tatlısu akvaryum sistemleri için en iyi alg yiyicilerden biridir” denilen Amano karidesi hayalet karides kadar sık bulunmaz. Japonyanın acısuları da içeren sulak bataklık alanlarından toplanan bu tür aslında daha çok acısu ortamlarını tercih eder ve yaklaşık 5 cm boya ulaşır. Takashi Amano, 1980 yıllarında akvaryumlarında kullanmaya başladığı bu karidesi günümüzde hemen hemen bütün akvaryumlarında tutmaktadır.

Bu karides aslen çok sıcak suları sevmez. 23-28 C sıcaklıklar arasında yaşadığı söylenmekle birlikte alt limite daha yakın serin sular daha uygundur.

 
Amano arkası dönük şekilde gölgede kalmış bir fotoğraf
Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM

Çoğu tatlısu karidesinden uzun ömürlüdür. Bazı kaynaklarda 3 yıl yaşayabildikleri söylenmektedir. Farklı yoğunluklara tolerans gösterdiği gibi farklı pH seviyelerine de dayanabilir. 7’nin üzerindeki pH seviyelerinde de ciddi bir problem oluşmayacağı belirtiliyor. Amonya / amonyum’a ve ağır metallere karşı çok hassastır.

Akvaryumlarda üretilmesi oldukça güçtür. Zira tuzlu ve çok sayıda plankton içeren sular gerektirir. Larvaların gelişmesi için tuzlu ortam gereklidir. Bir dişi 1000 – 2000 yumurta taşıyabilir. Yavrular yumurtadan çıktıklarında çok küçüktür ve bolca protozoan ve alge ihtiyaç duyar. Almanya’da acısulu/tuzlusulu ortamlarda üretilebildikleri rapor edilmiştir. Bir ihtimal şudur: Amano karidesleri nehirlerde yaşarlar ve yumurtalarını bu ortamda suya bırakırlar. Yumurtalar akıntı ile denizlere taşınır. Tuzlusu ortamından tatlı suya göçmek için metamorfoz geçirirler.
 
Kırmızı Makaslı Yengeç

Bu yengeci de gene hem tatlısu hem acısu ortamında gözledim. Acısu ortamındaki keyif, hareketlilik ve iştahları mukayese edilmez derecede üstündür. Suyu hızlı kirlettikleri için az sayıda tutulmalı ve mutlaka periyodik su değişimi yapıklmalıdır.
 
Fotoğraf&Akvaryum: Oğuz SAĞLAM
 
Çamur zıpzıpları ile birlikte bakma fırsatı da buldum. Uyum içinde aynı sistemde yaşattım. Her iki canlı türü de hem su altı hem su üstünde aktif olduğu için aynı sistemde bulunmaları çok büyük keyif verebiliyor. Her türlü yemi ve özellikle oluşan algleri keyifle değerlendiriyorlar. Erkekleri dişilerden çok daha gösterişli, makasları daha büyük ve daha kırmızı. Erkekler birbirine karşı saldırgan ve kavgalarda birbirlerinin bacak ve makaslarını koparabiliyorlar. Kopan bacak ve makaslar zamanla kabuk değiştirdikçe yenileniyor. 2-3 dişiye 1 erkek dokusu ile beslenmesi uygundur.
Oguz SAGLAM2009-09-03 18:14:30

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir