Hümik Maddeler Ve Tanenin Önemi
Gönderim Zamanı: 09 Eylül 2022 14:27
[QUOTE=Bisnev99]Benim de bir sorun olacaktı. Mecbur sağdan soldan topluyoruz temizleyip koyuyoruz tanka. Sürekli katappa alınamıyor. Bir de tek çeşit yaprak değilde farklı türler bir arada daha bir doğallık katıyor. Siz ne güzel meşe yaprağı bulabiliyorsunuz. İzmirde bir tek meşe ağacı bulanadım. Kırsalda şehirde farketmeksizin bildiğiniz bir ağaç var mı saygılı bir şekilde toplamak için?[/QUOTE] Bende meşe bulmakta aşırı zorlanmıştım Antalya'da olduğum için. Meşe soğuk seviyor sanırım ben dağda bulabilmiştim.(Dağ oldukça soğuk yazın ortasında üşünecek bir havası var) Sizde daha soğuk bir bölgeden arayabilirsiniz. Ama biraz daha yaprak dökme vakti gelsin öyle gidin yoksa yaprak sadece ormanı seyreltirkenki kesilmiş dallardakiler oluyor onlarında %95 i mantaarlaşmış oluyor. Yeni dünya ve çınar oldukça fazla var buralarda İzmir'i bilmem ama.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 09 Eylül 2022 14:33
[QUOTE=Aquaworld07] Bende meşe bulmakta aşırı zorlanmıştım Antalya'da olduğum için. Meşe soğuk seviyor sanırım ben dağda bulabilmiştim.(Dağ oldukça soğuk yazın ortasında üşünecek bir havası var) Sizde daha soğuk bir bölgeden arayabilirsiniz. Ama biraz daha yaprak dökme vakti gelsin öyle gidin yoksa yaprak sadece ormanı seyreltirkenki kesilmiş dallardakiler oluyor onlarında %95 i mantaarlaşmış oluyor. Yeni dünya ve çınar oldukça fazla var buralarda İzmir'i bilmem ama.[/QUOTE]
Çınar izmirde de çok var ama meşeyi bulana aşkolsun. Kendim ekeceğim artık hayratım olsun. Ben göçünce akvaristler arkamdan hayır duası okusun. :)
Çınar izmirde de çok var ama meşeyi bulana aşkolsun. Kendim ekeceğim artık hayratım olsun. Ben göçünce akvaristler arkamdan hayır duası okusun. :)
Beğenenler: [T]224052,Aquaworld07[/T]
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 09 Eylül 2022 14:36
[QUOTE=merutay]
Filtrenizde karbon varsa blackwater yapamazsınız.[/QUOTE]
Yapılabilir, karbon bütün tanenleri absorbe etmez. Kullandım çünkü.
Filtrenizde karbon varsa blackwater yapamazsınız.[/QUOTE]
Yapılabilir, karbon bütün tanenleri absorbe etmez. Kullandım çünkü.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 13 Eylül 2022 19:03
Merhaba,
Kızılağaç kozalağı aldım bugün elime ulaştı. Henüz akvaryuma koyma imkanım yok ama deneme amaçlı bir su bardağının içine 2 adet küçük kozalak attım. Suyun rengini siyahlastirmasi ne kadar sürüyor? Doğal yol ile blackwater yapmak istiyorum. Kaynatma işlemini sadece su değişimlerinde kullanmak için yapacağım.
Kızılağaç kozalağı aldım bugün elime ulaştı. Henüz akvaryuma koyma imkanım yok ama deneme amaçlı bir su bardağının içine 2 adet küçük kozalak attım. Suyun rengini siyahlastirmasi ne kadar sürüyor? Doğal yol ile blackwater yapmak istiyorum. Kaynatma işlemini sadece su değişimlerinde kullanmak için yapacağım.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 13 Eylül 2022 19:10
[QUOTE=Blocktrade]Merhaba,
Kızılağaç kozalağı aldım bugün elime ulaştı. Henüz akvaryuma koyma imkanım yok ama deneme amaçlı bir su bardağının içine 2 adet küçük kozalak attım. Suyun rengini siyahlastirmasi ne kadar sürüyor? Doğal yol ile blackwater yapmak istiyorum. Kaynatma işlemini sadece su değişimlerinde kullanmak için yapacağım.[/QUOTE]
Merhaba;
Suyun ısısına göre değişir; net bir zaman söylemek yerine bir gün beklemenizi tavsiye ederim.
Kızılağaç kozalağı aldım bugün elime ulaştı. Henüz akvaryuma koyma imkanım yok ama deneme amaçlı bir su bardağının içine 2 adet küçük kozalak attım. Suyun rengini siyahlastirmasi ne kadar sürüyor? Doğal yol ile blackwater yapmak istiyorum. Kaynatma işlemini sadece su değişimlerinde kullanmak için yapacağım.[/QUOTE]
Merhaba;
Suyun ısısına göre değişir; net bir zaman söylemek yerine bir gün beklemenizi tavsiye ederim.
Beğenenler: [T]221055,Blocktrade[/T]
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 28 Eylül 2022 21:30
Merhaba pazar günü su değişimi sonrası 18 adet kozalak koydum akvaryuma. 360 litre su var. Ama beklediğim gibi su kararmayi bırak sararmadi bile.. Bir yerde hata mı yapıyorum ? Sorun olmasın diye de çok koymak istemedim birden ama..
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 28 Eylül 2022 21:36
Ağustos ayında ne yapmanız gerektiğine dair konuşmuştuk. 10 litreye 1-2 adet gelecek şekilde, yani 360 litreye önce 30-40 adet atıp bakın; istediğiniz tenk tonu için bu sayı üstüne 10’ ar adet atarak devam edin.
[QUOTE=Blocktrade]Merhaba pazar günü su değişimi sonrası 18 adet kozalak koydum akvaryuma. 360 litre su var. Ama beklediğim gibi su kararmayi bırak sararmadi bile.. Bir yerde hata mı yapıyorum ? Sorun olmasın diye de çok koymak istemedim birden ama..[/QUOTE]
[QUOTE=Blocktrade]Merhaba pazar günü su değişimi sonrası 18 adet kozalak koydum akvaryuma. 360 litre su var. Ama beklediğim gibi su kararmayi bırak sararmadi bile.. Bir yerde hata mı yapıyorum ? Sorun olmasın diye de çok koymak istemedim birden ama..[/QUOTE]
Beğenenler: [T]187204,Bisnev99[/T]
Teşekkür Edenler: [T]221055,Blocktrade[/T]
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 03 Ekim 2025 22:51
Faydalı bilgiler için teşekkürler, konu eski ama merak ettiğim şeyler var;
Tanenin, kalsiyum ve magnezyumu bağlaması bitkili bir akvaryumda bitki gelişimi için negatif bir etki yaratmaz mı? Bu elementler bitkilerin ihtiyaç duyduğu makro besinler diye biliyorum. Acaba bu elementlerden geri kalan miktar zaten bitkilere yeterli geliyor o yüzden mi?
Bir de yeni bir akvaryum kurduk içine yaprakları attık çürüme için gerekli olan mikro organizmalar, azot döngüsü sırasında veya sonrasında kendiliğinden mi oluşur yoksa dışardan herhangi bir mikro organizma aşılaması yapmak mı gerekir? Mesela detritus solucanları (tetralar bayilarak yiyor) yeni bir akvaryumda nasıl oluşur ya da akvaryuma bir şekilde katmak mı gerekir? Bu soruyu sadece detritus solucanları ile sınırlandırmayayım, çürümede rol oynayan tüm mikro ve makro canlıların olması gerekliliği mi yoksa birkaçının olması yeterli mi diye de sorabiliriz
Umarım sorular saçma değildir [:?]
[QUOTE=ArifhbsAquatics][B]Hümik Maddeler Ve Tanenin Önemi[/B]
Pandemi döneminde evde olduğum için, bir kaç aydır üzerinde araştırma yaptığım, ilgili makale ve bilimsel yazıları derleyip kısa bir özet haline getirdiğim bu konuyu paylaşmak istedim değerli forum üyeleri. Umarım hobiye bakış açımıza ufak da olsa bir katkısı olur. Eksiklik ve hataları mazur görmeniz dileğiyle..Keyifli okumalar.[:)]
Dünyamızda varolan tüm doğal su kütleleri çözünmüş organik karbon (DOC) içeriyor ve DOC' nin %40 ila %80' i (bölgesine göre değişkenlik gösteriyor) hümik maddelerden oluşuyor. Bu maddeler suya ölü ağaç dalları ve yaprakları, ölü bitkilerle birlikte girerler. Hümik maddeler, ölü organik maddelerin biyodegradasyonu ile oluşan hümik ve fulvik asitlerden oluşur. Bakteri, fungus, ve alg gibi organizmaların bu ölü organik atıkları parçalayıp mineralize etmesi işlemidir biyodegradasyon.
Suya düşen veya yağmur sularının orman tabanından sürükleyerek taşıdığı yapraklar ve dallar su içerisinde zamanla çürüyerek suya tanen verirler; suyu demlenmiş bir çay rengine getirirler. Bu tanenlerin içerisinde de hümik maddeler vardır. Aşağıdaki görselde tanenlerle lekelenmiş bir akarsu görüyoruz.
[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/205902/290720201434001.jpg[/IMG]
(Borneo/Endonezya)
[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/205902/290720201434501.jpg[/IMG]
(Brezilya)
Genelde bu ve benzeri nehirlerde hümik ve fulvik asitlerin yoğun oluşu, sudaki kalsiyum (Ca), magnezyum (Mg) iyonlarını tutup suyu yumuşatır ve kh seviyesini 0' a indirerek suyun asidik bir hale gelmesine sebep olur. Bu su kütlelerinde 3.5-4 pH gibi, canlıları tehdit edecek düzeyde pH düşüşleri gözlenir. Canlıların bu denli asidik şartlara uyum sağlayıp yaşayabilmesini sağlayan şeyin hümik maddeler olduğu bilimsel araştırmalar neticesiyle sabittir. Sadece 'blackwater' dediğimiz bu sularda değil, freshwater (berrak su) nehirlerde, göllerde, denizlerde ve okyanuslarda da hümik maddeler bulunur. En başta belirttiğim gibi bu oran mevcut su kütlelerinin taşıdığı tanen miktarına göre değişiyor. Su ne kadar çay rengine yakın bir hal alıyorsa o kadar tanen ve hümik madde taşıyor demektir.
Hümik maddeler, canlıların çok düşük pH seviyelerinde hayatta kalmalarını sağlamakla kalmaz; bağışıklık sistemlerinin işlevselliğine, büyümelerine, oksidatif DNA hasarlarını önleyerek yaşam standartlrının iyileşmesine,solungaç fonksiyonunun düzenlenmesine ve korunmasına, sudaki ağır metallerin ve organik kirleticilerin temizlenmesine, siyanobakterilerin baskılanmasına katkıda bulunurlar. Balıkların çevresel stres kaynaklarına ( ısı değişimleri, pH ve tds değişimleri, amonyak, nitrit vb) maruz kaldığı durumları, hümik maddelerin daha hızlı iyileştirdiği bilinmektedir. Hümik maddeler inhibe, antiparazitik, antibakteriyel ve mantar önleyici özelliktedir. Balıklarda ve yumurtalarında mantarlaşmayı engeller, osmoregülasyon dengesini korur.
Dünyada bulunan tüm su kütlelerinde hümik maddeler var. Afrika malawi gölünden-amazon havzasına, okyanuslardan-buzul altında kalan su kütlelerine kadar hümik maddelerin olması temel bir zorunluluktur ve buralarda hayatı mümkün kılan değerlerden biridir. Şuna da değinmek gerekiyor ki her bir su kütlesinde bulunan hümik madde çeşitliği birbirinden faklı konsantrede ve değerdedir. Bölgede bulunan bitki örtüsü ve detitrus yapıları farklıdır. Yalnız, suya verdikleri hümik ve fulvik asitler aynı işlevi görür.
Genelde tatlı su akvaryumları yapıyoruz, tuzlu su kurulumlarına nazaran ekonomik ve ulaşılabilir olması, sürdürülebilirliğinin daha kolay olması şüphesiz bunda büyük etken. Yüzbinlerce yıldır sularımızda çözünen organiklerin zengin hümik yapısı, içme sularımızda malesef bulunmaz. Çeşitli arıtma ve kimyasal işlemlerinden geçen sularda bu maddelerin işlevi kalmayacak düzeye düşer. Bazı özel şartlar isteyen canlılar dışında çeşme sularını dinlendirip, klordan arındırarak tanklarımızda kullanıyoruz. Orta Amerika, Güney Amerika, Asya ve Batı Afrika canlıları beslenen akvaryumlarda dekor olarak bazı kökler kullanılıyor. Cüce cichlid tanklarında köklerin yanısıra kuru yapraklar ve ince dal parçaları da kullanan dostlarımız var. Bu materyaller çeşme sularımızda olmayan hümik maddeleri suya kazandırmaları bakımından çok önemlidir. Görsel öge olarak kullanılmasının yanı sıra, bahsettiğim öneme binaen tanklarımızda olmaları daha mühimdir. Aktif soillerde de hümik ve fulvik asitler vardır. Bunlar da şebeke sularımıza hümik zenginlik katar. Dal ve yaprakların suyu sarartmasından şikayet eden hobiciler bu toprakları zemin substratı olarak kullanabilirler. Zemini genellikle kayalar ve kumdan oluşan Malawi, Tanganyika gibi göllerin balıklarını besleyen dostlarımız doğal olarak kök ve yaprak eklemeyecektir kurulumlarına. Örneğini verdiğim bölgelere oranla bu göllerdeki hümik madde yoğunluğu daha az olduğundan, bu canlılara kurulan tanklara nispeten hümik ve fulvik madde kaynağı eklemeye gerek yoktur. Zamanla oluşan azot döngüsü bakterilerinin bu tarz canlıların olduğu tanklara salacağı fulvik asitler yeterli gelecektir. Aynı yaklaşım tuzlu su tankları için de geçerlidir.
[B]Hümik Madde Kaynaklarının Mikrobiyolojik Yaşama Katkıları Ve Akvaryumda Kullanımı[/B]
Beslediğimiz canlıların su altı videolarına ve görsellerine baktığımızda, onları bazen kayaların arasında, bazen su altında kalmış ağaç diplerinin ve yaprak çöplerinin üzerinde, bazen de devrilmiş, suya batmış bir ağacın geniş saçaklı dallarının arasında görüyoruz. Her bir canlının besin zincirindeki yerine ve içgüdüsel davranışlarına göre doğada korunmak, beslenmek ve üremek için özel alanlar, mekanlar tuttuğunu biliyoruz. Corydorasları sürekli zemin substratını eşelerken, Apistogrammaları yaprak ve dal birikintileri arasında gezinirken, Neolamprologus familyası canlılarını kabuk tutma kavgalarına tutuşurken görmemiz, o canlıların doğal ortamlarını taklit etme çabamızın neden önemli olduğu konusunda bize yol haritası veriyor. Bu konuda, havzasında ormanlık alanların olduğu ya da akarsuların dal ve yaprak birikintilerini havzasına taşıdığı alanlar özelinde yaşayan canlıları beslediğimiz tanklarda hümik madde elemanlarının nasıl kullanılması gerektiğini ve mikrobiyolojik yaşama desteğini konu edineceğiz.
[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/205902/300720201705361.jpg[/IMG][IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/205902/300720201705381.jpg[/IMG]
Amazon bölgesi ve Asya yağmur ormanları gibi coğrafi bölgelerde akan suların zemini bolca karaya atılmış odunlar, kurumuş dal parçaları ve yapraklarla doludur. Hümik ve fulvik asit oranları yüksektir. Debisi düşük nehirlerde ve taşkınlar sonucu oluşan göletlerde tanen yükü çok olduğu için sular 'blackwater' dediğimiz renktedir. Tabanda detritus miktarı boldur çünkü ölü organik atıklar zemini kaplar. Bu yaprak ve dal parçalarını işleyip ayrıştıran ve mineralize eden mikroorganizmalar hem suyu hümik maddece zenginleştirir, hem de o bölgede yaşayan sucul fauna için birincil ve önemli bir besin kaynağı olan biyofilm tabakası oluştururlar. Akvaryumlarımızda kullanmamızın bence en önemli sebebi budur. Zeminde duran ve ayrışmaya başlamış küçük dal parçaları ve yaprakların yaşayan bir substrat oluşturması harika! Hi-tech tank kuranlar ya da zeminde çer-çöp görmek istemeyenler için bu görüntü göze hoş gelmeyebilir! Ama akvaryum canlılarınız ve faydalı bakterileriniz için, hatta ben gibi doğayı ve doğallığı seven biyotop delileri için iç gıdıklayan bir manzara bu. Zaman zaman evime ziyarete gelen dostlarımdan 'bu akvaryumu hiç temizlemiyor musun' lafını duymak hoşuma bile gidiyor! Konuyu dağıtmadan, güney amerika, orta amerika, batı afrika, avustralya ve asya orijinli hybrid olmayan bir canlı besliyorsanız, zeminde kuru yaprak ve dal parçaları, kökler görmek onları bu bahsettiğim sebepler için fazlasıyla mutlu ve memnun edecektir. Doğalarında var! İlla bir biyotop yapmak zorunda değilsiniz; suya batırdığınız bir kök ya da tabanda kullanacağınız bir kaç yapraktan bile suya salınan hümik asitler, tanenler, onları daha dingin ve stressiz hissettirecektir. Hümik maddelerinin önemini anlatırken balıklar üzerindeki faydalarından bahsetmiştim. Biraz da çürüyen yaprak ve dallarda oluşan biyofilmler ve organizmaların yavru balıklar için önemine değinelim. Ölü organik atıkları parçalayıp, işleyip bir kısmını besin olarak, geri kalan kısmını da hümik, fulvik asit ve tanen olarak suya bırakan bakteri ve organizmaların belli aşamalardan geçerek bir araya gelip yaşamlarını idame ettirmek için üzerlerini polimerik bir tabakayla kapladıkları yüzeye biyofilm denir. Bu biyofilm kütlelerinde milyonlarca organizma yaşar. Serbest yüzüşe geçen yavru balıklar biyofilm tabakaları ile beslenirler. Bu onlar için ve hatta erişkin balıklar için bile birincil besin kaynağıdır. Mineral ve proteince çok zengin bir besin kaynağıdır. Genellikle Apistogramma besleyen forum üyelerinin paylaşımlarında görüyoruz zemindeki yaprakları. Belki sadece tannik asit kaynağı olsun, ya da saklanma alanı oluştursun diye kullanan dostlarımız da vardır. Evet, doğada balıklar omurgasızlar ve yumuşakçalar için bu yaprak parçaları iyi de bir yuvadır. Yer tutma kavgalarından ya da üreme kovalamacasından kurtulmak, ürktüğü zaman saklanmak, dinlenmek, yuva edinmek ve yumurta dizmek için harika yerlerdir buralar. Fakat birincil besin kaynağı olmaları da göz ardı edilmemeli. Hatta şöyle ki, yeterince çürüyen organik atık varsa tankta, yavru balıklar yem yemeden günlerce buradan beslenebilirler. Hümik madde materyali kullanırken bu amaca da hizmet ettiğini bilmek önemli. Yavru balıkların gelişimi ve bağışıklık sistemleri için bir nevi anne sütü görevi görmektedir biyofilmler. Erişkin balıkların da dal ve yaprak yüzeylerini çokça tırtıkladıklarını görürüz; yine sebebi budur.
[B]Dal ve yaprakların kullanıma hazırlanması[/B]
Gelelim dal ve yaprak parçalarını akvaryumda nasıl kullanabileceğimize.. Petshoplardan alabileceğiniz yati, mangrov kökleri ve catappa yapraklarının yanısıra bu materyalleri doğadan da toplamak mümkündür. Petshoplardaki ürünler genelde daha steril ve hijyeniktir. Doğadan toplanacak materyaller birkaç işlemden sonra akvaryumda kullanıma uygun hale gelir. Çamgiller familyasına ait, sedir, zeytin ve incir gibi özsularında ağır reçineler ve yoğun bir kıvam barındıran ağaçlar kapalı sistemimizdeki suyu çok çabuk bozabileceği ve canlılar üzerinde olumsuz etkiler oluşturabileceği için kullanımı sağlıklı olmayacaktır. Meşe, kızılağaç (kozalakları da), çınar, yenidünya, selvi, asma dalları, söğüt, manolya, elma, kiraz, erik, vb ağaçların dal parçaları ve yaprakları kullanıma uygundur. Özellikle kurumuş olmalarına dikkat etmek gerekir. Yaprakları ise ağaçların yaprak dökme zamanında toplamak, ve mümkünse ilaçlanmamış, herhangi kimyasal bir etkiye maruz kalmamış olması, şehir dışından bir alandan toplanması faydalıdır. Yapraklar mevsiminde kendiliğinden dökülmüş ve kurumuş olmalı. Ağaçlar yaprak dökeceği zaman bünyesinde barındırdığı taneni yapraklara depolar; mevsiminde dökülmüş ve kuru bir yaprak bizim işimize yarayacaktır.
Toplanan kökler ve dallar üzerlerinde zararlı bakteri ve kurtçuklar barındırabileceğinden sığacakları su dolu bir kapta bir-iki saat kaynatılmalı. Suya renk vermesini ve suyu sarartmasını istemeyen dostlar bu kökleri daha uzun süre kaynatıp bir kova içerisinde salınımı azalana dek iyice bekletebilirler. Bu kova içinde tutulan köklerin suyu her sarardığında taze su ile yenilenmeli ve su berrak olana dek salınımı takip edilmeli. Bu şekilde kullanılacak bir dal parçasından hümik ve tannik verimi çok az alınacaktır. Yapraklar ise ılık bir sirkeli suda güzelce ovulup siterilize edilmeli, sonra durulanıp akvaryuma eklenebilir. Bir gün içerisinde suya batacaktır. Beklemek istenmezse köklerde yapıldığı gibi kaynatılabilir. Su kaynamaya başladıktan 5-10 dakika sonra çıkarıp akvaryuma atıldığında batacaktır. Uzun süre kaynatılınca köklerde olduğu gibi hümik madde verimi çok düşük olacaktır. Suyun tanen lekesine maruz kalmasını istemeyen hobiciler köklerde bahsettiğim işlemi uygulayabilirler. Ancak tanen ve hümik asitten kaynatarak arındırılmış yapraklarda asıl işlev hümik fayda değil, biyofilm tabakası olacaktır. Her iki şekilde de verim almak daha faydalıdır. Bunun bir standartı olmamakla birlikte on litre suya bir ya da iki adet (yaprağın büyüklüğüne göre) yaprak kullanmak idealdir. Zamanla yapraklar kalınlığına bağlı olarak çürümeye başlayacaklardır. Akvaryum zemininde yaprak kalıntısı görmek istenmiyorsa iki-üç haftada bir yapraklar alınıp, yeni yapraklar eklenebilir. Yaprakların ve ince dalların zeminde oluşturacağı biyofilm tabakasından faydalanmak isteniyorsa çürüyen yapraklar tanktan alınmamalı, yapraklar çürüdükçe hacme bağlı olarak yeni yapraklar eklenmelidir. Akvaryumlarında dal ve yaprak kullanmadan sadece hümik maddelerin faydasını görmek isteyen dostlarımız, çevrimiçi mağazalar ve petshoplarda satılan hümin içerikli katkı maddelerini alıp kullanabilirler.
Akvaryum suyunda bu yöntemlerle oluşan blackwater etki seviliyor ve bunun devamlılığını isteniyorsa, suya hümik madde katmaya devam edilmeli. Kızılağaç kozalakları bol tanen barındırır ve suyu demlenmiş çay kıvamına getirmekte gayet başarılıdırlar. Koyu bir renk isteniyorsa üç-beş litreye bir adet kullanılabilir. Filtrasyondaki malzemeler ve su değişimleri oluşan bu koyu renk kıvamı seyreltecektir. Bu seyrelme görmek istenmiyorsa hazırlanan değişim suyunun içerisine de yapraklar ve kızılağaç kozalakları eklenip istenen kıvama gelene dek demlendirilebilinir. Benim de şu sıralar çokça yaptığım ve daha pratik bulduğum yöntem ise şöyle; kızılağaç kozalaklarını ve yaprakları 1-2 litre suyu dolduracak şekilde tencerede kaynatıyorum. Yarım saat, bir saat kaynattığım yaprak ve kozalakları sudan alıp, bir pet şişeye oluşan konsantreyi döküyorum. Değişim suyumu bu konsantre ile renklendirip akvaryuma ekliyorum. Doğal bir blackwater katkısı! Bununla uğraşmak istemeyen dostlarım için blackwater katkıları piyasada bulunmakta. Fakat doğal olan yöntem kadar faydalı olduğu tartışılır. Dal ve kökler gibi yine piyasada bulunan torflar da akvaryumlarda kullanılabilir. Hümik madde salınımı yaparlar.
Son olarak şuna değinmekte yarar var. Dallar, kökler, yapraklar ve torflar her ne kadar hümik,fulvik ve tannik asit salgılasa da suyu yumuşattığı, ph değerlerini düşürdüğü miti pratikte çok da doğru değildir. Akvaryum suyumuzun çay demi renginde olması, düşük gh, kh ve ph seviyeleri yakalandığı yanılsaması yaratmamalı. Doğada oluyorsa akvaryumda neden olmuyor diye bir soru sorulabilir. Doğa sürekli aktif, yenileniyor, organik atıklar ve dolayısıyla hümik asitler yüzbinlerce yıldır bu suları besliyor; doğal olarak bu sularda gh,kh ve ph bu yoğun asit tamponu sebebiyle sürekli düşük ayarda seyrediyor. Gh, suyun mineralce zayıf ya da zengin olması ile alakalı bir konudur. Düşük gh lı sular yumuşak su olarak ifade edilir; ph a etkisi yoktur. Ph ise suyun asidik-bazik değerini ifade eder. Kh ile (karbonat sertliği) doğrudan bağlantılıdır. Kh bir tampon görevi görerek ph düşmesinin önüne geçer. Dolayısıyla kh seviyesi 2 ve altı olmayan bir suda bu materyallerin ph düşürmesini beklemek çok zordur.Forumda su kimyası ile ilgili makaleler mevcuttur; detay isteyen bakabilir. Velhasıl hümik maddelerin ph düşürmesi de isteniyorsa, akvaryumda kullanılacak suyun deiyonize (ro) su olması, mineralce fakirleştirilmiş, safa yakın su olması gerekmekte.
Kısa bir not: Akvaryum zemininde bol yaprak kullanılacaksa dip çekimi yapılmamalı. Ani bir hareketlenme varolan tortuyu dağıtıp suda ani amonyum-amonyak artışına sebebiyet verebilir; biyofilm tabakasını bozabilir.
[K](Gerekli gördükçe eklemeler ve düzeltmeler yapılacaktır. Sağlıklı hobiler.[:)] )[/K]
[/QUOTE]
.
Tanenin, kalsiyum ve magnezyumu bağlaması bitkili bir akvaryumda bitki gelişimi için negatif bir etki yaratmaz mı? Bu elementler bitkilerin ihtiyaç duyduğu makro besinler diye biliyorum. Acaba bu elementlerden geri kalan miktar zaten bitkilere yeterli geliyor o yüzden mi?
Bir de yeni bir akvaryum kurduk içine yaprakları attık çürüme için gerekli olan mikro organizmalar, azot döngüsü sırasında veya sonrasında kendiliğinden mi oluşur yoksa dışardan herhangi bir mikro organizma aşılaması yapmak mı gerekir? Mesela detritus solucanları (tetralar bayilarak yiyor) yeni bir akvaryumda nasıl oluşur ya da akvaryuma bir şekilde katmak mı gerekir? Bu soruyu sadece detritus solucanları ile sınırlandırmayayım, çürümede rol oynayan tüm mikro ve makro canlıların olması gerekliliği mi yoksa birkaçının olması yeterli mi diye de sorabiliriz
Umarım sorular saçma değildir [:?]
[QUOTE=ArifhbsAquatics][B]Hümik Maddeler Ve Tanenin Önemi[/B]
Pandemi döneminde evde olduğum için, bir kaç aydır üzerinde araştırma yaptığım, ilgili makale ve bilimsel yazıları derleyip kısa bir özet haline getirdiğim bu konuyu paylaşmak istedim değerli forum üyeleri. Umarım hobiye bakış açımıza ufak da olsa bir katkısı olur. Eksiklik ve hataları mazur görmeniz dileğiyle..Keyifli okumalar.[:)]
Dünyamızda varolan tüm doğal su kütleleri çözünmüş organik karbon (DOC) içeriyor ve DOC' nin %40 ila %80' i (bölgesine göre değişkenlik gösteriyor) hümik maddelerden oluşuyor. Bu maddeler suya ölü ağaç dalları ve yaprakları, ölü bitkilerle birlikte girerler. Hümik maddeler, ölü organik maddelerin biyodegradasyonu ile oluşan hümik ve fulvik asitlerden oluşur. Bakteri, fungus, ve alg gibi organizmaların bu ölü organik atıkları parçalayıp mineralize etmesi işlemidir biyodegradasyon.
Suya düşen veya yağmur sularının orman tabanından sürükleyerek taşıdığı yapraklar ve dallar su içerisinde zamanla çürüyerek suya tanen verirler; suyu demlenmiş bir çay rengine getirirler. Bu tanenlerin içerisinde de hümik maddeler vardır. Aşağıdaki görselde tanenlerle lekelenmiş bir akarsu görüyoruz.
[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/205902/290720201434001.jpg[/IMG]
(Borneo/Endonezya)
[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/205902/290720201434501.jpg[/IMG]
(Brezilya)
Genelde bu ve benzeri nehirlerde hümik ve fulvik asitlerin yoğun oluşu, sudaki kalsiyum (Ca), magnezyum (Mg) iyonlarını tutup suyu yumuşatır ve kh seviyesini 0' a indirerek suyun asidik bir hale gelmesine sebep olur. Bu su kütlelerinde 3.5-4 pH gibi, canlıları tehdit edecek düzeyde pH düşüşleri gözlenir. Canlıların bu denli asidik şartlara uyum sağlayıp yaşayabilmesini sağlayan şeyin hümik maddeler olduğu bilimsel araştırmalar neticesiyle sabittir. Sadece 'blackwater' dediğimiz bu sularda değil, freshwater (berrak su) nehirlerde, göllerde, denizlerde ve okyanuslarda da hümik maddeler bulunur. En başta belirttiğim gibi bu oran mevcut su kütlelerinin taşıdığı tanen miktarına göre değişiyor. Su ne kadar çay rengine yakın bir hal alıyorsa o kadar tanen ve hümik madde taşıyor demektir.
Hümik maddeler, canlıların çok düşük pH seviyelerinde hayatta kalmalarını sağlamakla kalmaz; bağışıklık sistemlerinin işlevselliğine, büyümelerine, oksidatif DNA hasarlarını önleyerek yaşam standartlrının iyileşmesine,solungaç fonksiyonunun düzenlenmesine ve korunmasına, sudaki ağır metallerin ve organik kirleticilerin temizlenmesine, siyanobakterilerin baskılanmasına katkıda bulunurlar. Balıkların çevresel stres kaynaklarına ( ısı değişimleri, pH ve tds değişimleri, amonyak, nitrit vb) maruz kaldığı durumları, hümik maddelerin daha hızlı iyileştirdiği bilinmektedir. Hümik maddeler inhibe, antiparazitik, antibakteriyel ve mantar önleyici özelliktedir. Balıklarda ve yumurtalarında mantarlaşmayı engeller, osmoregülasyon dengesini korur.
Dünyada bulunan tüm su kütlelerinde hümik maddeler var. Afrika malawi gölünden-amazon havzasına, okyanuslardan-buzul altında kalan su kütlelerine kadar hümik maddelerin olması temel bir zorunluluktur ve buralarda hayatı mümkün kılan değerlerden biridir. Şuna da değinmek gerekiyor ki her bir su kütlesinde bulunan hümik madde çeşitliği birbirinden faklı konsantrede ve değerdedir. Bölgede bulunan bitki örtüsü ve detitrus yapıları farklıdır. Yalnız, suya verdikleri hümik ve fulvik asitler aynı işlevi görür.
Genelde tatlı su akvaryumları yapıyoruz, tuzlu su kurulumlarına nazaran ekonomik ve ulaşılabilir olması, sürdürülebilirliğinin daha kolay olması şüphesiz bunda büyük etken. Yüzbinlerce yıldır sularımızda çözünen organiklerin zengin hümik yapısı, içme sularımızda malesef bulunmaz. Çeşitli arıtma ve kimyasal işlemlerinden geçen sularda bu maddelerin işlevi kalmayacak düzeye düşer. Bazı özel şartlar isteyen canlılar dışında çeşme sularını dinlendirip, klordan arındırarak tanklarımızda kullanıyoruz. Orta Amerika, Güney Amerika, Asya ve Batı Afrika canlıları beslenen akvaryumlarda dekor olarak bazı kökler kullanılıyor. Cüce cichlid tanklarında köklerin yanısıra kuru yapraklar ve ince dal parçaları da kullanan dostlarımız var. Bu materyaller çeşme sularımızda olmayan hümik maddeleri suya kazandırmaları bakımından çok önemlidir. Görsel öge olarak kullanılmasının yanı sıra, bahsettiğim öneme binaen tanklarımızda olmaları daha mühimdir. Aktif soillerde de hümik ve fulvik asitler vardır. Bunlar da şebeke sularımıza hümik zenginlik katar. Dal ve yaprakların suyu sarartmasından şikayet eden hobiciler bu toprakları zemin substratı olarak kullanabilirler. Zemini genellikle kayalar ve kumdan oluşan Malawi, Tanganyika gibi göllerin balıklarını besleyen dostlarımız doğal olarak kök ve yaprak eklemeyecektir kurulumlarına. Örneğini verdiğim bölgelere oranla bu göllerdeki hümik madde yoğunluğu daha az olduğundan, bu canlılara kurulan tanklara nispeten hümik ve fulvik madde kaynağı eklemeye gerek yoktur. Zamanla oluşan azot döngüsü bakterilerinin bu tarz canlıların olduğu tanklara salacağı fulvik asitler yeterli gelecektir. Aynı yaklaşım tuzlu su tankları için de geçerlidir.
[B]Hümik Madde Kaynaklarının Mikrobiyolojik Yaşama Katkıları Ve Akvaryumda Kullanımı[/B]
Beslediğimiz canlıların su altı videolarına ve görsellerine baktığımızda, onları bazen kayaların arasında, bazen su altında kalmış ağaç diplerinin ve yaprak çöplerinin üzerinde, bazen de devrilmiş, suya batmış bir ağacın geniş saçaklı dallarının arasında görüyoruz. Her bir canlının besin zincirindeki yerine ve içgüdüsel davranışlarına göre doğada korunmak, beslenmek ve üremek için özel alanlar, mekanlar tuttuğunu biliyoruz. Corydorasları sürekli zemin substratını eşelerken, Apistogrammaları yaprak ve dal birikintileri arasında gezinirken, Neolamprologus familyası canlılarını kabuk tutma kavgalarına tutuşurken görmemiz, o canlıların doğal ortamlarını taklit etme çabamızın neden önemli olduğu konusunda bize yol haritası veriyor. Bu konuda, havzasında ormanlık alanların olduğu ya da akarsuların dal ve yaprak birikintilerini havzasına taşıdığı alanlar özelinde yaşayan canlıları beslediğimiz tanklarda hümik madde elemanlarının nasıl kullanılması gerektiğini ve mikrobiyolojik yaşama desteğini konu edineceğiz.
[IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/205902/300720201705361.jpg[/IMG][IMG]https://foto.akvaryum.com/fotolar/205902/300720201705381.jpg[/IMG]
Amazon bölgesi ve Asya yağmur ormanları gibi coğrafi bölgelerde akan suların zemini bolca karaya atılmış odunlar, kurumuş dal parçaları ve yapraklarla doludur. Hümik ve fulvik asit oranları yüksektir. Debisi düşük nehirlerde ve taşkınlar sonucu oluşan göletlerde tanen yükü çok olduğu için sular 'blackwater' dediğimiz renktedir. Tabanda detritus miktarı boldur çünkü ölü organik atıklar zemini kaplar. Bu yaprak ve dal parçalarını işleyip ayrıştıran ve mineralize eden mikroorganizmalar hem suyu hümik maddece zenginleştirir, hem de o bölgede yaşayan sucul fauna için birincil ve önemli bir besin kaynağı olan biyofilm tabakası oluştururlar. Akvaryumlarımızda kullanmamızın bence en önemli sebebi budur. Zeminde duran ve ayrışmaya başlamış küçük dal parçaları ve yaprakların yaşayan bir substrat oluşturması harika! Hi-tech tank kuranlar ya da zeminde çer-çöp görmek istemeyenler için bu görüntü göze hoş gelmeyebilir! Ama akvaryum canlılarınız ve faydalı bakterileriniz için, hatta ben gibi doğayı ve doğallığı seven biyotop delileri için iç gıdıklayan bir manzara bu. Zaman zaman evime ziyarete gelen dostlarımdan 'bu akvaryumu hiç temizlemiyor musun' lafını duymak hoşuma bile gidiyor! Konuyu dağıtmadan, güney amerika, orta amerika, batı afrika, avustralya ve asya orijinli hybrid olmayan bir canlı besliyorsanız, zeminde kuru yaprak ve dal parçaları, kökler görmek onları bu bahsettiğim sebepler için fazlasıyla mutlu ve memnun edecektir. Doğalarında var! İlla bir biyotop yapmak zorunda değilsiniz; suya batırdığınız bir kök ya da tabanda kullanacağınız bir kaç yapraktan bile suya salınan hümik asitler, tanenler, onları daha dingin ve stressiz hissettirecektir. Hümik maddelerinin önemini anlatırken balıklar üzerindeki faydalarından bahsetmiştim. Biraz da çürüyen yaprak ve dallarda oluşan biyofilmler ve organizmaların yavru balıklar için önemine değinelim. Ölü organik atıkları parçalayıp, işleyip bir kısmını besin olarak, geri kalan kısmını da hümik, fulvik asit ve tanen olarak suya bırakan bakteri ve organizmaların belli aşamalardan geçerek bir araya gelip yaşamlarını idame ettirmek için üzerlerini polimerik bir tabakayla kapladıkları yüzeye biyofilm denir. Bu biyofilm kütlelerinde milyonlarca organizma yaşar. Serbest yüzüşe geçen yavru balıklar biyofilm tabakaları ile beslenirler. Bu onlar için ve hatta erişkin balıklar için bile birincil besin kaynağıdır. Mineral ve proteince çok zengin bir besin kaynağıdır. Genellikle Apistogramma besleyen forum üyelerinin paylaşımlarında görüyoruz zemindeki yaprakları. Belki sadece tannik asit kaynağı olsun, ya da saklanma alanı oluştursun diye kullanan dostlarımız da vardır. Evet, doğada balıklar omurgasızlar ve yumuşakçalar için bu yaprak parçaları iyi de bir yuvadır. Yer tutma kavgalarından ya da üreme kovalamacasından kurtulmak, ürktüğü zaman saklanmak, dinlenmek, yuva edinmek ve yumurta dizmek için harika yerlerdir buralar. Fakat birincil besin kaynağı olmaları da göz ardı edilmemeli. Hatta şöyle ki, yeterince çürüyen organik atık varsa tankta, yavru balıklar yem yemeden günlerce buradan beslenebilirler. Hümik madde materyali kullanırken bu amaca da hizmet ettiğini bilmek önemli. Yavru balıkların gelişimi ve bağışıklık sistemleri için bir nevi anne sütü görevi görmektedir biyofilmler. Erişkin balıkların da dal ve yaprak yüzeylerini çokça tırtıkladıklarını görürüz; yine sebebi budur.
[B]Dal ve yaprakların kullanıma hazırlanması[/B]
Gelelim dal ve yaprak parçalarını akvaryumda nasıl kullanabileceğimize.. Petshoplardan alabileceğiniz yati, mangrov kökleri ve catappa yapraklarının yanısıra bu materyalleri doğadan da toplamak mümkündür. Petshoplardaki ürünler genelde daha steril ve hijyeniktir. Doğadan toplanacak materyaller birkaç işlemden sonra akvaryumda kullanıma uygun hale gelir. Çamgiller familyasına ait, sedir, zeytin ve incir gibi özsularında ağır reçineler ve yoğun bir kıvam barındıran ağaçlar kapalı sistemimizdeki suyu çok çabuk bozabileceği ve canlılar üzerinde olumsuz etkiler oluşturabileceği için kullanımı sağlıklı olmayacaktır. Meşe, kızılağaç (kozalakları da), çınar, yenidünya, selvi, asma dalları, söğüt, manolya, elma, kiraz, erik, vb ağaçların dal parçaları ve yaprakları kullanıma uygundur. Özellikle kurumuş olmalarına dikkat etmek gerekir. Yaprakları ise ağaçların yaprak dökme zamanında toplamak, ve mümkünse ilaçlanmamış, herhangi kimyasal bir etkiye maruz kalmamış olması, şehir dışından bir alandan toplanması faydalıdır. Yapraklar mevsiminde kendiliğinden dökülmüş ve kurumuş olmalı. Ağaçlar yaprak dökeceği zaman bünyesinde barındırdığı taneni yapraklara depolar; mevsiminde dökülmüş ve kuru bir yaprak bizim işimize yarayacaktır.
Toplanan kökler ve dallar üzerlerinde zararlı bakteri ve kurtçuklar barındırabileceğinden sığacakları su dolu bir kapta bir-iki saat kaynatılmalı. Suya renk vermesini ve suyu sarartmasını istemeyen dostlar bu kökleri daha uzun süre kaynatıp bir kova içerisinde salınımı azalana dek iyice bekletebilirler. Bu kova içinde tutulan köklerin suyu her sarardığında taze su ile yenilenmeli ve su berrak olana dek salınımı takip edilmeli. Bu şekilde kullanılacak bir dal parçasından hümik ve tannik verimi çok az alınacaktır. Yapraklar ise ılık bir sirkeli suda güzelce ovulup siterilize edilmeli, sonra durulanıp akvaryuma eklenebilir. Bir gün içerisinde suya batacaktır. Beklemek istenmezse köklerde yapıldığı gibi kaynatılabilir. Su kaynamaya başladıktan 5-10 dakika sonra çıkarıp akvaryuma atıldığında batacaktır. Uzun süre kaynatılınca köklerde olduğu gibi hümik madde verimi çok düşük olacaktır. Suyun tanen lekesine maruz kalmasını istemeyen hobiciler köklerde bahsettiğim işlemi uygulayabilirler. Ancak tanen ve hümik asitten kaynatarak arındırılmış yapraklarda asıl işlev hümik fayda değil, biyofilm tabakası olacaktır. Her iki şekilde de verim almak daha faydalıdır. Bunun bir standartı olmamakla birlikte on litre suya bir ya da iki adet (yaprağın büyüklüğüne göre) yaprak kullanmak idealdir. Zamanla yapraklar kalınlığına bağlı olarak çürümeye başlayacaklardır. Akvaryum zemininde yaprak kalıntısı görmek istenmiyorsa iki-üç haftada bir yapraklar alınıp, yeni yapraklar eklenebilir. Yaprakların ve ince dalların zeminde oluşturacağı biyofilm tabakasından faydalanmak isteniyorsa çürüyen yapraklar tanktan alınmamalı, yapraklar çürüdükçe hacme bağlı olarak yeni yapraklar eklenmelidir. Akvaryumlarında dal ve yaprak kullanmadan sadece hümik maddelerin faydasını görmek isteyen dostlarımız, çevrimiçi mağazalar ve petshoplarda satılan hümin içerikli katkı maddelerini alıp kullanabilirler.
Akvaryum suyunda bu yöntemlerle oluşan blackwater etki seviliyor ve bunun devamlılığını isteniyorsa, suya hümik madde katmaya devam edilmeli. Kızılağaç kozalakları bol tanen barındırır ve suyu demlenmiş çay kıvamına getirmekte gayet başarılıdırlar. Koyu bir renk isteniyorsa üç-beş litreye bir adet kullanılabilir. Filtrasyondaki malzemeler ve su değişimleri oluşan bu koyu renk kıvamı seyreltecektir. Bu seyrelme görmek istenmiyorsa hazırlanan değişim suyunun içerisine de yapraklar ve kızılağaç kozalakları eklenip istenen kıvama gelene dek demlendirilebilinir. Benim de şu sıralar çokça yaptığım ve daha pratik bulduğum yöntem ise şöyle; kızılağaç kozalaklarını ve yaprakları 1-2 litre suyu dolduracak şekilde tencerede kaynatıyorum. Yarım saat, bir saat kaynattığım yaprak ve kozalakları sudan alıp, bir pet şişeye oluşan konsantreyi döküyorum. Değişim suyumu bu konsantre ile renklendirip akvaryuma ekliyorum. Doğal bir blackwater katkısı! Bununla uğraşmak istemeyen dostlarım için blackwater katkıları piyasada bulunmakta. Fakat doğal olan yöntem kadar faydalı olduğu tartışılır. Dal ve kökler gibi yine piyasada bulunan torflar da akvaryumlarda kullanılabilir. Hümik madde salınımı yaparlar.
Son olarak şuna değinmekte yarar var. Dallar, kökler, yapraklar ve torflar her ne kadar hümik,fulvik ve tannik asit salgılasa da suyu yumuşattığı, ph değerlerini düşürdüğü miti pratikte çok da doğru değildir. Akvaryum suyumuzun çay demi renginde olması, düşük gh, kh ve ph seviyeleri yakalandığı yanılsaması yaratmamalı. Doğada oluyorsa akvaryumda neden olmuyor diye bir soru sorulabilir. Doğa sürekli aktif, yenileniyor, organik atıklar ve dolayısıyla hümik asitler yüzbinlerce yıldır bu suları besliyor; doğal olarak bu sularda gh,kh ve ph bu yoğun asit tamponu sebebiyle sürekli düşük ayarda seyrediyor. Gh, suyun mineralce zayıf ya da zengin olması ile alakalı bir konudur. Düşük gh lı sular yumuşak su olarak ifade edilir; ph a etkisi yoktur. Ph ise suyun asidik-bazik değerini ifade eder. Kh ile (karbonat sertliği) doğrudan bağlantılıdır. Kh bir tampon görevi görerek ph düşmesinin önüne geçer. Dolayısıyla kh seviyesi 2 ve altı olmayan bir suda bu materyallerin ph düşürmesini beklemek çok zordur.Forumda su kimyası ile ilgili makaleler mevcuttur; detay isteyen bakabilir. Velhasıl hümik maddelerin ph düşürmesi de isteniyorsa, akvaryumda kullanılacak suyun deiyonize (ro) su olması, mineralce fakirleştirilmiş, safa yakın su olması gerekmekte.
Kısa bir not: Akvaryum zemininde bol yaprak kullanılacaksa dip çekimi yapılmamalı. Ani bir hareketlenme varolan tortuyu dağıtıp suda ani amonyum-amonyak artışına sebebiyet verebilir; biyofilm tabakasını bozabilir.
[K](Gerekli gördükçe eklemeler ve düzeltmeler yapılacaktır. Sağlıklı hobiler.[:)] )[/K]
[/QUOTE]
.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 04 Ekim 2025 19:24
[QUOTE=Hobimus]Faydalı bilgiler için teşekkürler, konu eski ama merak ettiğim şeyler var;
Tanenin, kalsiyum ve magnezyumu bağlaması bitkili bir akvaryumda bitki gelişimi için negatif bir etki yaratmaz mı? Bu elementler bitkilerin ihtiyaç duyduğu makro besinler diye biliyorum. Acaba bu elementlerden geri kalan miktar zaten bitkilere yeterli geliyor o yüzden mi?
Bir de yeni bir akvaryum kurduk içine yaprakları attık çürüme için gerekli olan mikro organizmalar, azot döngüsü sırasında veya sonrasında kendiliğinden mi oluşur yoksa dışardan herhangi bir mikro organizma aşılaması yapmak mı gerekir? Mesela detritus solucanları (tetralar bayilarak yiyor) yeni bir akvaryumda nasıl oluşur ya da akvaryuma bir şekilde katmak mı gerekir? Bu soruyu sadece detritus solucanları ile sınırlandırmayayım, çürümede rol oynayan tüm mikro ve makro canlıların olması gerekliliği mi yoksa birkaçının olması yeterli mi diye de sorabiliriz
Umarım sorular saçma değildir [:?]
.[/QUOTE]
Rica ederim; konu üzerinden çok zaman geçmiş; uygun vakitte güncellemeye ihtiyaç duyulan noktalara göz atabilirim.
Sorulara gelince, baktığımız çoğu bitkinin kökeni yumuşak sulara dayanmakta ve bu sebeple kalsiyum/magnezyum açısından kısıtlı sulara adapte olmuş/seçilmiş türlerdir. Ayrı olarak, bitkili bir akvaryumda, o ortama yetecek kadar tanen zaten bulunmakta (ölen bitkiler ve kullanılan kökler), blackwater özelliği istenmiyorsa kuru yaprak, kök ve dal parçaları gibi materyalleri bitkili bir akvaryumda fazladan ne amaçla kullanmalı? Blackwater bir tank üzerinden yürüyelim; kullandığımız su çeşme suyu ise tabanı kaplayacak onlarca kuru yaprak ne kalsiyum ne de magnezyum açısından sorun teşkil etmez. Ro su kullanılıyorsa zaten bu iki element açısından fakir bir su, burada etki gösterecektir; ona rağmen, bitkilere yetecek düzeyde yine suda olacaklardır. Burada bitki seçimimiz de önemli; yumuşak suda bakılan türler tercih edilmeli.
Yeni kurulan tanklarda azot bakterilerinden bağımsız, eklediğimiz yapraklar, dal parçaları ya da bitkilerle birlikte saprofit bakteriler gelecektir. Detritus kurtları da bu yöntemle gelir (yumurta bırakmışlarsa); olmaları da şart değildir. Doğada bulunan tüm saprofitlerin tanklarımızda olmasına da gerek yoktur; olsa bile, besin yarışı sebebiyle zaten içlerinde güçlü olan türler hayata tutunur gerisi elenir.
Tanenin, kalsiyum ve magnezyumu bağlaması bitkili bir akvaryumda bitki gelişimi için negatif bir etki yaratmaz mı? Bu elementler bitkilerin ihtiyaç duyduğu makro besinler diye biliyorum. Acaba bu elementlerden geri kalan miktar zaten bitkilere yeterli geliyor o yüzden mi?
Bir de yeni bir akvaryum kurduk içine yaprakları attık çürüme için gerekli olan mikro organizmalar, azot döngüsü sırasında veya sonrasında kendiliğinden mi oluşur yoksa dışardan herhangi bir mikro organizma aşılaması yapmak mı gerekir? Mesela detritus solucanları (tetralar bayilarak yiyor) yeni bir akvaryumda nasıl oluşur ya da akvaryuma bir şekilde katmak mı gerekir? Bu soruyu sadece detritus solucanları ile sınırlandırmayayım, çürümede rol oynayan tüm mikro ve makro canlıların olması gerekliliği mi yoksa birkaçının olması yeterli mi diye de sorabiliriz
Umarım sorular saçma değildir [:?]
.[/QUOTE]
Rica ederim; konu üzerinden çok zaman geçmiş; uygun vakitte güncellemeye ihtiyaç duyulan noktalara göz atabilirim.
Sorulara gelince, baktığımız çoğu bitkinin kökeni yumuşak sulara dayanmakta ve bu sebeple kalsiyum/magnezyum açısından kısıtlı sulara adapte olmuş/seçilmiş türlerdir. Ayrı olarak, bitkili bir akvaryumda, o ortama yetecek kadar tanen zaten bulunmakta (ölen bitkiler ve kullanılan kökler), blackwater özelliği istenmiyorsa kuru yaprak, kök ve dal parçaları gibi materyalleri bitkili bir akvaryumda fazladan ne amaçla kullanmalı? Blackwater bir tank üzerinden yürüyelim; kullandığımız su çeşme suyu ise tabanı kaplayacak onlarca kuru yaprak ne kalsiyum ne de magnezyum açısından sorun teşkil etmez. Ro su kullanılıyorsa zaten bu iki element açısından fakir bir su, burada etki gösterecektir; ona rağmen, bitkilere yetecek düzeyde yine suda olacaklardır. Burada bitki seçimimiz de önemli; yumuşak suda bakılan türler tercih edilmeli.
Yeni kurulan tanklarda azot bakterilerinden bağımsız, eklediğimiz yapraklar, dal parçaları ya da bitkilerle birlikte saprofit bakteriler gelecektir. Detritus kurtları da bu yöntemle gelir (yumurta bırakmışlarsa); olmaları da şart değildir. Doğada bulunan tüm saprofitlerin tanklarımızda olmasına da gerek yoktur; olsa bile, besin yarışı sebebiyle zaten içlerinde güçlü olan türler hayata tutunur gerisi elenir.
Beğenenler: [T]240932,Ehtiyar[/T][T]262576,Hobimus[/T][T]213398,ternapi[/T][T]21182,Cyber_Scout[/T]
Teşekkür Edenler: [T]240932,Ehtiyar[/T][T]262576,Hobimus[/T]
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 04 Ekim 2025 21:16
Çok teşekkür ederim, bu konuların canlıların biotopu ile de alakalı olduğunu biliyordum ama nedenini nasilini merak ediyordum, netten araştırdığım bilgilerle de bir yere kadar cevap bulunabiliyor bunların cevabını açıklayıcı bir şekilde sizin gibi bir üstattan alma fırsatını verdiğiniz için tekrar teşekkür ederim🙏 bu konularla ilgili yeni çalışmalarınızı bekliyor olacağım çünkü her akvarist hobicinin bilmesi gereken ve keşfedilecek nice konuların olduğunu düşünüyorum
Beğenenler: [T]205902,ArifhbsAquatics[/T]
Teşekkür Edenler: [T]205902,ArifhbsAquatics[/T]
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir