Balıklarda Ve Yumurtalardaki Mantar Hastalığı


Kategorideki Diğer Makaleler

  • AKVARYUMDAKİ PAMUK TARLASI
    Bilindiği üzere sucul yaşamda en sık rastlanılan hastalıklardan biri de mantardır. Balıklar üzerinde mantarlı bölgeler olabildiği gibi, anaçlardan elde ettiğimiz yumurtalar da aynı unsur tarafından sürekli bir tehdit altındadır. Tedaviler için çeşitli ürünler mevcut ancak biz, bu ürünleri anlatmaktan çok öte, savunan ve saldıranı tanıyacağız.

    Sucul yaşamda 2 tür mantar bizim karşımıza tehdit olarak çıkmaktadır. Bunlar Achyla sp. ve Saprolegnia sp.dir. Bunlardan ise en sık karşılaştığımız 2.tür, yani Saprolegnia sp.dir. Dolayısıyla bu tür bizi diğerinden daha çok ilgilendiriyor.

    Saprolegnia sp. daha önceleri klasik bir küf mantarı sanılsa da son yıllarda, hücre duvarında kitinle beraber selüloz da bulundurduğu saptanmıştır. Bu durum onu alışılagelmiş küf mantarlarından farklı kılar.

    Ortam koşullarına dayanımı çok yüksektir. Bu nedenle korunmak ve hastalık geldikten sonra da bertaraf etmek zordur. 3 – 33 santigrat derece arasında yaşayabilir. Bu kadar geniş bir aralık tüm sucul canlıları kapsamaktadır. Çünkü hemen hemen tüm sucul yaşamların alt ya da üst sınırları bu aralık içindedir. Bununla birlikte yine çok geniş pH aralığına ve tuzluluk aralığına da dayanıklıdır. Bu gibi sebepler bu türe karşı açılan savaşların zorluk derecesini yükseltmektedir.

    Balıklar için hastalık genellikle dudak ve kafa civarında başlar. Oradan tüm vücuda bölgeler halinde yayılım gösterir. Diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi su şartlarının kötüleşmesi ve canlının buna paralel olarak bağışıklığındaki düşüş hastalığa yakalanma riskini artırır. Herhangi bir mantar hastalığı sonrasında tüm tank dezenfekte edilip, sonrasında balıklar eklense de bu tanktaki balıkların mantar hastalığına yine yakalanmayacağı anlamına gelmez. Hastalık etkeni her zaman suda vardır ya da havadan suya her an karışma potansiyelindedir. Mantar sporları uzun yıllarca canlılıklarını koruyabilirler ve çok sayıda dağılım gösterirler. Onlardan kurtulmak mümkün olmadığına göre düşmanı tanıyıp ona göre gardımızı almak yapılacak en doğru harekettir.

    Daha önce de söylediğimiz gibi su kalitesinin düşmesi ve balığın bağışıklığının zayıflaması mantarlar için bir fırsattır. Saprolegnialar fırsatçı patojen(hastalık yapıcı mikroorganizma) olduğu kadar aynı zamanda iç parazitler gibi, yaşamak için konak canlıya ihtiyacı yoktur ve dadandığı canlıyı öldürmek ona hiçbir dezavantaj getirmez. Canlıyı öldürdükten sonra da ondan beslenebilir ve çoğalabilir. Zaten bu yüzdendir ki, hangi koşulda ölmüş olursa olsun ölü canlıyı bir an önce akvaryumdan çıkarmak en akıllıcasıdır.

    Saprolegnia enfeksiyonlarına doğada en çok suyun ani olarak soğuduğu zamanlarda rastlanır. Bazı bölgelerde “Kış hastalığı” olarak da anılmaktadır. Bu mantar türünün yaşam aralığı her ne kadar 3 – 33 santigrat derece olsa da 15 santigrat derecenin altında daha çok spor üretmekte ve daha aktif bir yaşama sahip olmaktadır. Bu da daha yüksek hastalık potansiyeli anlamına gelir. Su değişimlerinde o türün kaldırabileceğinden fazla soğuk suyla değişim yapmak, canlıyı bu hastalığa açık hedef haline getirir. Balıklar soğukkanlı canlılar olduğundan değişen koşullara uyum sağlamak zorundadır. Su soğuduğunda suyun iletkenliği düşer. Bu durumda balığın vücuduna özellikle derisinden daha fazla su girer. Bu fiziksel stresle başa çıkamayan canlının zaten karşılaştığı şokla mukozası zarar görmüştür ve mantar sporlarına açık hedef haline gelir. Tabii ki bu türlere göre değişik oranlarda etki eder ancak unutulmamalıdır ki burada değişen sıcaklık miktarı değil, sıcaklığın hangi değere düştüğü önem taşır.

    Balıklarda Saprolegnia sp.ye karşı 3 tip savunma sistemi vardır.

    Birincisi, mukoza yenilenmesi sayesinde mantar sporlarının eski mukozayla birlikte balığın üstünden atılmasıdır ki bu yüzden sıcaklığın artırılması bu gibi hastalıklarda olumlu sonuç verir. Mukozanın yenilenme hızı artacağından ve mantarın veya beyaz benek gibi hastalıkların dayanımı sıcaklık arttıkça düşeceğinden uzaklaştırılması kolay olacaktır.

    İkincisi, mukozadaki morpogen adlı hücrelerin mantar üremesini durdurmasıdır ama bu mantarı yok etmeye yeterli değildir. Şüphesiz ki, lezyonların tüm vücuda yayılmasını önler ama tedavi edici tarafı yoktur.

    Üçüncüsü, gelişmekte olan mantar hücrelerine karşı verilen hücresel cevaptır. Ancak zaten balığın bağışıklığı düşükse bu basamak hiç etkili olmayacaktır.

    Görüldüğü gibi mukoza balığın korunması için çok önemli bir bariyerdir. Bu yapıyı korumak balığı korumayla eşdeğerdir.

    Saprolegnia ilk başlarda sadece doku kaybına neden oluyor gibi görünse de zamanla kanda sulanmaya neden olarak balığın ölümüne sebep olur. Bu durumu nispeten geciktirmek için tam mineral katkılarıyla suyu dengelemek gerekir. Bu durumda tam mineral katkılarını hastalığın seyri sırasında ve sonlandıktan sonra da suya eklemek en doğru olanıdır.


    Tedavi
    Tedavi için yıllardır akvaryumculukta kullanılan çeşitli solüsyonlar mevcuttur.

    Malahit yeşili
    Malahit yeşili bu konuda en etkili kimyasal ajandır. Malahit maddesiyle alakası olmamasına rağmen renginden dolayı bu isim verilmiştir. Etkili olmasına etkilidir ama kanserojen olması nedeniyle birçok ülkede ya külliyen kullanımı yasaktır ya da kısıtlı miktarda izin verilmiştir. Alabalık gibi yenilen balıkların kültürlerinde bu tip bir uygulama o canlıyı en az 110 gün yenilemez kılar. Yani içerdiği tehdit bu kadar büyüktür. Hobideki balıklarda kullanımı ise sonraki nesil yavruların genetik yapısının bozulmasına neden olur. Bu da dolaylı yoldan, uzun vadede verimi düşürür ve yeni nesillerin sağlıklı sürdürülebilirliğini engeller.

    Formalin
    Formalin %37 lik formaldehit solüsyonudur. Malahit yeşili kadar etkili olmasa da Saprolegnia için etkili bir tedavi aracıdır. Ancak kullanımının canlılar için ne kadar sağlıklı olduğu ve kullanan insana etkisi hala tartışılmaktadır.

    Hidrojen Peroksit (Oksijenli su)
    Hidrojen peroksit diğer ürünlere kıyaslandığında çevresini çok az etkileyen bir bileşiktir. Aynı zamanda Saprolegnia enfeksiyonlarını önlemek için etkili bir kimyasal ajandır. Ancak farklı balıkların verdiği farklı tepkiler, standart oran yakalamakta kararsızlık yaratmış ve kullanımı yaygınlık kazanamamıştır.

    Sodyum Klorür (Sofra tuzu)
    Sodyum klorür yani sofra tuzu, forumlarda alenen önerilse de yüksek dozlara çıkılmadıkça etkisi olmayan bir bileşiktir. Deniz sistemlerinde etkisini görebilmek için 30 gm/lt eklemeniz gerekirken, tatlı suda 15 gm/lt eklemeniz gerekir. Birçok tatlı su balığı ise bu oranlara dayanamamaktadır. Hal böyle olunca da uygulama sahası daralmaktadır.

    Metilen mavisi
    Hobide birçok marka altında satılmaktadır. Saprolegnia için çok kuvvetli bir önleme ajanı olmasa da hatırı sayılır düzeyde engelleme kapasitesine sahiptir. Ucuz ve kullanımının basit olması bu bileşiği hobide yaygınlaştırmıştır.

    Bunların yanında yapılabilecek en güzel tedavi desteği akvaryumu karartmak (ışıkları söndürüp mümkünse etrafını gazeteyle sarmak) ve sıcaklığı türün de dayanabildiği sınırlar eşliğinde yükseltmektir. Karanlık olması hem balıktaki stresin azalmasını sağlayacak hem de ışığa bağlı olan bazı hormonların (Örnek: Melatonin) seviyesinin yükselmesiyle beraber bağışıklığı artıracaktır.


    Yumurtalarda mantarlaşmanın ele alınması
    Bir şekilde balıkları yumurtlama aşamasına getirir ve onlardan yumurta alırız ama serüven burada sona ermez. Tam aksine tam da burada başlar. Bu safhadan sonra yumurtaların mantarlaşmaya karşı korunması lazımdır. O halde gelin videoyu biraz geriye sarıp macerayı baştan seyredelim.

    Kimi türlerin farklı teknikleri olsa da çoğu balığın ortak bir üreme şekli vardır. Önce dişi yumurtaları saçar ya da yapıştırır, ardından erkek döller. İlk bırakıldığında yumurta ve sperm zıt yüklüdür ve birbirlerini çekerler. Aynı zamanda yumurtalar türe özgü fertilizin enzimi salgılayarak da spermleri kendisine çeker. Fertilizin maddesinin türe özgü olması doğada ve bazen de akvaryumlarda meydana gelebilecek yanlış döllenmeleri önler. Yumurtanın en başta tek zarı vardır ve bir sperm tarafından delindiğinde hem yükü spermle aynı olur hem de 2.bir zar inşa edilir. Böylece başka spermlerin girmesini önlemiş olur. Mantarlara karşı yumurtanın asıl koruması 2.zardır. Bu zar ne kadar sağlam olursa mantar sporlarından etkilenmesi o kadar zorlaşır.

    Yumurta döllenirken şartların o tür için optimum olması sağlıklı bir 2.zar oluşması ve yumurtanın döllenebilmesi açısından önemlidir. Nispeten alkali sularda yaşayan türlerin yumurtaları, 2.zarda çok kalsiyum içerdiklerinden dolayı daha dayanıklı ve kalındır. Ancak döllenmeyen yumurtaların her iki durumda da savunmaları kalmamıştır ve böyle yapıların mantarlara karşı direnmesi beklenemez. Yumurtaları sert su ve yumuşak su balıklarının yumurtaları olarak 2 gruba ayırırsak şunları görürüz. Yumuşak su balıklarının yumurtaları daha ince zarlı, kalsiyumdan fakirdir. Karşıt gruba göre 1-4 gün gibi daha kısa sürelerde yumurtadan çıkış gösterirler ve yumurtadan çıktıklarında genel olarak vücut yapıları daha zayıftır.

    Sert su balıklarının yumurtaları ise daha kalın zarlı, kalsiyumdan zengindir. Karşıt gruba göre yumurtanın çatlama süreleri genel olarak bir iki hafta kadar sürebilir ve yumurtadan çıktıklarında daha sert vücut yapıları vardır.

    Bu bağlamda görüyoruz ki, yumuşak su balıklarının yumurta zarları daha ince olduğu için dış ortam koşullarına daha dayanıksızdır ve mantarlaşmaya daha meyillidir. Bu açıdan negatif bir etki var gibi görünse de diğer tip yumurtalara göre daha erken sürede açılarak başka bir yönden avantaj kazanmaktadır. Ancak sert sularda ve görece soğuk sularda döllenen yumurtalarda 2.zar daha sert ve kalın oluşur. Bu da zamanı geldiğinde yavruların yumurta zarlarını yırtıp çıkamamalarına neden olur.

    Yine sıcak suda 2.zar daha ince oluşurken, daha soğuk sularda daha kalın olmaktadır.

    Mantarların yumurtalara saldırma öyküsü
    Sevgili mantarcığımıza tekrar dönelim. Olgun mantar hücrelerinden önce kapsülsüz sporlar salınır. Bu kapsülsüz sporların ömrü birkaç dakikadır. Hemen kapsüllü hale gelmezlerse ölürler. Kapsüllü hale gelen sporlar, ikincil spor olarak adlandırılır. Bu ikincil sporlar saç diye tabir edilen bir uzantı çıkarırlar ve bir yere yapışma potansiyeline sahip sporlardır. Bu saç uzantısı aynı zamanda suda batmazlık sağlar ve rahatlıkla suda asılı durabilirler. Zaten enfeksiyon yapan mikrocanlıların da buna ihtiyacı vardır. Eğer hareket kabiliyetleri kısıtlı olsaydı daha az canlı dokuya ulaşabilirlerdi.

    Kapsüllü sporlar suda salınırken tabiri caizse kanca şeklindeki saç çıkıntısıyla yumurtaya tutunur. Bunu başardıktan sonra geriye yumurtanın içine girmek kalmıştır. Yumurtayı besin kaynağı olarak kullanabilmesi içinse öncelikle 2.zarı geçmesi gereklidir. Mantıken 2.zar ne kadar kalın ve sert olursa geçişi de o denli zor ve uzun olur. Şöyle yorumlayabiliriz. Yumuşak su balıklarının yumurtaları daha kolay ve çabuk mantar olabilirken, daha erken yumurtadan çıkarlar; sert su balıklarının yumurtaları ise daha zor ve uzun sürede mantar olabilirken, daha uzun sürede yumurtada çıkarlar.

    Mantarlar enfekte ettikleri yumurtaların içindeki besini kullandıktan sonra olgun birer mantar halinde dışarıya açılırlar ve sporları su ortamına salarlar bu da başta bahsettiğimiz döngüyü başlatır. Mantarlar da bakteriler gibi organik bileşiklerden beslenirler ve enerji alırlar. Suyun kalitesi ne kadar yükselirse sayıları ve enfeksiyon yapma kapasiteleri o kadar azalır.

    Yumurtalarda mantarlaşmayı önlemek
    Temel olarak 3 tip etki vardır.
    1-) Mekanik etki
    Kapsüllü sporların tutunup enfeksiyon yaptığını söylemiştik. Yumurtaların bulunduğu alandaki akıntı hızı sporların yumurtalara tutunabilme oranlarını belirler. Yani, bir diğer deyişle; akıntı ne kadar çoksa sporların yumurtalara tutunması o kadar zorlaşır. Aynı zamanda akıntı vererek ve suyun üst seviyesinde dalgalanmasını sağlayarak veya hava taşı kullanarak sudaki oksijen kapasitesi artırılabilir. Bu da yumurtanın sağlıklı gelişip kendini koruyabilmesi açısından önemlidir. Yetersiz oksijen seviyesi ve yüksek organik bileşik değerleri yavrunun gelişimini oldukça kısıtlamakta ve mantar enfeksiyonuna yakalanmasını kolaylaştırmaktadır.

    2-)Kimyasal etki
    Makalenin başında ifade ettiğimiz bileşikler aynı zamanda yumurtalar için de kullanılabilirdir. Ancak yapacağımız kimyasal katkının zamanı da çok önemlidir. Yumurtaların çıkışı gün-derece cinsinden ifade edilir. Şöyle ki 25 derecede 4 günde çıkan bir yumurtamız olsun. Bunun çıkış süresi 100 gün-sıcaklık’ tır. Genellikle yumurtanın toplam yaşam diliminin %0.5 lik zaman diliminde yumurta aktif olarak gelişmeye ve yavru hızla büyümeye başlar ve yumurtanın hassaslığı bu dönem itibariyle başlamış olur. Bu yüzden böyle bir tür için ideal kimyasal ekleme zamanı bu sınır zamana ulaşmadan önce yapılandır. Yani yarım saat içinde eklenilecek kimyasalın bir an önce eklenmesi daha doğru bir adım olur. Daha sonrasında da toplam zaman diliminin %50-70 lik zaman diliminde yumurtada 2 tane gözün belirdiği gözlekeli evre başlar. Bu iki evre arası yumurtanın mekanik olarak en hassas olduğu zaman dilimidir. Gözlekeli evreden sonra ise çevreye direnci daha yüksektir. Bu evreden sonra yumurtalar istenirse taşınabilir, hareket ettirilebilir. Bu duyarlı olduğu başlangıç ve gözlekeli evre arası zaman diliminde yumurtaları dış etkilere karşı korumayı başarabilirsek genelde sonrası için endişelenmeye pek de gerek yoktur. Yumurtanın içindeki yavruyla zar arasındaki bağlantı iyice zayıflamış ve boşluk artmıştır. Bu da mantarların yumurtanın içine hiflerini uzatmasını zorlaştırır. Mantarlaşan yumurtaların ayrılması da önemlidir ancak her ne olursa olsun bu işlem gözlekeli dönemi takiben yapılmalıdır. Aksi takdirde yumurta zarlarına zarar verilebilir. Aynı zamanda plastik ya da tahtadan yapılmış pensler ya da cımbızların kullanımı bu iş için daha uygundur. Verdiğim % lik zaman dilimleri kesin zaman dilimleri olmamakla beraber kabaca ortalama değerlerdir.

    Işık hem organik maddeleri parçaladığı hem de zar yapılarını bozabildiği için yumurta zamanı yakılmamalıdır. Özellikle beyaz tondaki ışıkların kullanımından kaçınılmalıdır. Yumurtalarına bakan türler için ise mavi ya da soğuk renk tonlarındaki ışıklar tercih edilebilir.

    3-) Biyolojik etki
    Saprolegnia türleri ve bazı bakteriler arasında rekabet vardır. Bu temelde besin rekabetine dayansa da farklı sebepleri olduğu da düşünülmektedir. Genellikle, bakterilerin yoğun olarak bulundukları noktalara yakın olan yumurtalar biyolojik etki sayesinde mantar enfeksiyonlarına karşı ekstra bir korunma sağlamaktadır. Bakteri kolonileri ne kadar büyükse korudukları bölge ve koruma etkileri de o kadar büyük olur. Birçok yumurta dizen balığın yaprakları daha çok tercih ettiğini, hatta daha çok eski yaprakları tercih ettiğini görürsünüz. Özellikle Echinodorus sp. türü bitkilerde eski yapraklar bakterilere geniş yerleşim alanları sunduğu için yumurtalara destek olmaktadır.

    Bu 3 yöntemden ilk başta sağlanması gerekilen mekanik etkidir. Her ne olursa olsun mutlaka suya ekstra oksijen kazandırmanın yolları aranmalı, su mümkün olduğunca yapılan su değişimleriyle veya karbon kullanımıyla organik yükten arındırılmalıdır. Oksijen seviyesinin yeterli düzeyde olması yumurtanın gelişimini de yakından etkilediği için birincil derecede önem taşır. Bu unsur sağlandıktan sonra diğer iki etki düşünülmeli ve arzu ediliyorsa uygulanmalıdır. Balıkları etkilediği gibi suyu soğutma suretiyle yapılan su değişimleri mantar enfeksiyonu bağlamında yumurtayı da etkilemektedir.


    Yazan: Onur ŞAHİN
    İznim olmadan herhangi bir yerde yayınlanamaz.

Üye Yorumları